MÜSNED-İ HANBEL |
SİYER |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
128- Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Heraklius'e Gönderdiği Mektup ve Aldığı Cevap
1. Heraklius'un Elçisi
et-Tenfihi
25481 (1) Said b. Ebi Raşid anlatıyor: Heraklius'un Resulullah'a (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gönderdiği elçi olan et-Tenuhi'yi Humus'ta gördüm. O, benim
komşumdu. Çok yaşlı ve kocamış biriydi. Ona; "Heraklius'un Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e, Resulullah'ın da (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Heraklius'a gönderdiği mektuplardan bahseder misin?" diye sordum. O da
"Olur" dedi ve şöyle anlattı: Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Tebuk'e geldiğinde Dihye'yi Heraklius'a gönderdi. Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) mektubu kendisine ulaşınca Heraklius, Bizans papazlarını ve
asilzadelerini çağırıp kapıların kapatılmasını emretti. Arkasından: "Şu
adam gördüğünüz yerde konakladı. Bana da bir mektup göndermiş ve beni üç
haslete davet ediyor: Beni, dinine tabi olmama veya toprak bizim olduğu halde
arazimiz üzerinde olan şeylerden vergi (haraç) vermeye veya ona karşı savaş
açmaya davet ediyor. Allah'a yemin olsun ki, siz kitaplarda bu zatın benim
ayaklarım altındakileri (toprakları) ele geçireceğini okudunuz. O halde gelin
O'na tabi olalım veya arazimiz üzerindeki şeylerimizden ona vergi
verelim!" dedi. Ancak Heraklius bunu der demez hepsi birden hiddetlenerek
yekvücut ayağa fırladılar, hatta bazılarının cübbeleri üzerilerinden düştü ve:
"Sen bizi Hıristiyanlığı terk etmeye veya Hicaz'dan gelen bir bedeviye
kulolmaya mı çağırıyorsun?" dediler. Dışarı çıkmaları durumunda bütün
Bizans halkını ve saltanatını etkileyeceklerini düşünmesi üzerine Heraklius
onlara: "Ey Bizans cemaati! Size az önce söylemiş olduğum sözlerimi,
dininize bağlılığınızın sağlamlığını öğrenmek ve sizi sınamak için
söylemiştim!" dedi. sonra Arap Hıristiyanlarına bakan Tucib Araplarından
bir adamı çağırdı ve şöyle dedi: "Bana Arap lisanını iyi bilen, sözü iyi
belleyen birini çağır da şu adamın mektubuna cevap göndereyim." Bu kişi
beni Heraklius'a götürdü ve Heraklius mektubu bana verip: "Şu mektubumu al
ve o zata götür! O'nun sana söyleyeceği şeylerin birçoğunu unutsan da şu üç
hususu aklında tutmaya çalış: Bana yazdığı mektubu unutmuş mu? Mektubumu
okuyacağı an gece kelimesini kullanacak mı? Bir de sırtına bak, seni dehşete
düşürecek bir şey var mı?" dedi. Ben mektubu alıp Tebuk'e gittim. O,
ashabının arasında oturuyordu. "Arkadaşınız nerede?" diye sordum.
"İşte ol" diye gösterdiler. Yürüyerek gidip önüne oturdum ve mektubumu
verdim. Mektubu alıp kucağına koydu ve: "Sen kimlerdensin?'' diye sordu.
Ben: "Ben Tenuhi'lerdenim" cevabını verince: ''Atanız İbrahim'in
milletinden Hanif olmaya ne dersin?'' dedi. Ben: "Ben bir kavmin elçisiyim
ve bir kavmin dini üzerindeyim. Onların yanına dönünceye kadar o dinden
dönmem" karşılığını verince Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu: ''Şüphesiz sen sevdiğini hidayete erdiremezsini ancak Allah dilediğini
hidayete erdirir. O, hidayete erenleri en iyi bilendir. Ey Tenahi kardeş! Ben
Kisra'ya mektup gönderdim, o mektubumu parçaladı, Allah da onu ve mülkünü
paramparça edecek! Yine Necaşi'ye bir mektup gönderdim, o da mektubumu yırttı,
Allah da onu ve mülkünü parçalayacak! Senin kralına da bir mektup gönderdim, o
mektubumu tutup sakladı, yırtıp atmadı. Onun için iyilikle yaşadığı müddetçe O,
halk üzerindeki nüfuzunu ve gücünü yitirmeyecektir.'' Tenuhi: "Bu ifadeler
Heraklius'un benden unutmamamı istediği üç şeyden biriydi. Ben hemen çantamdan
bir ok çıkarıp kılıcımın kınına bunu yazdım. sonra Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) mektubu solunda duran adama verdi. Adam mektubu okuyunca ben:
"Size bunu okuyan kimdir?" diye sordum, "Muaviye" cevabını
vediler. Mektupta, Heraklius şöyle diyordu: "Beni, genişliği yer ve gökler
kadar geniş olan, takva sahipleri için hazırlanmış olan Cennete davet
ediyorsun. Peki, cehennem nerede?" diyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) bu sorusuna karşılık şöyle buyurdu: ''Sübhanallah! Gündüz geldiği
zaman gece nereye gidiyor!'' Ben hemen çantamdan bir ok çıkarıp kılıcımın
kınına bunu da yazdım. Getirdiğim mektubun okunması bitince Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Senin hakkın var ve sen elçisin.
Eğer yanımızda sana verecek bir ödülümüz olsaydı verirdik. Ancak biz
seferberlik halindeyiz.'' Orada bulunanlardan biri: "Ben ona bir ödül
vereyim" diye seslendi ve yükünü açıp altlı üstlü sarı bir elbise getirip
kucağıma koydu. Ben: "Bu ödülün sahibi (veren) kimdir?" deyince:
"Osman'dır" cevabı verildi. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Kim bunu misafir eder?'' diye sorunca, Ensar'dan bir genç:
"Ben" dedi. Ensari genç kalkınca, ben de onunla kalktım ve
oradakilerin yanından ayrılınca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beni
çağırdı ve: ''Ey Tenuhi kardeş, gel!'' dedi. Hemen geri dönüp kendisinin önünde
oturduğum yere kadar varıp ayakta durdum. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) belindeki kuşağı çözüp sırtını açtı ve bana: ''İşte emrolunduğun şey
orada, iyice bak'' buyurdu. Sırtına baktığımda, kürek kemiği yanında hacamat
yeri kadar bir mühür bulunduğunu gördüm.
[Sahih]
Diğer tahric: Ebu Ya'la
3/172 (1597) rivayet etti. Heysemi (8/234) Ebu Ya'la'nın ravilerinin güvenilir
olduğunu söyledi.
25482 (2)-Z Said b. Ebi
Raşid anlatıyor: Şam'a geldiğim zaman bana: "Şu kilisede Kayser'in
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönderdiği elçi bulunmaktadır"
denilince kiliseye girdik ve orada yaşlı bir adam gördüm. Ona: "Sen
Kayser'in Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gönderdiği elçi
misin?" diye sorunca: "Evet" cevabını verdi. Ben: "Bana
bunu anlat" deyince, adam şöyle dedi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Tebuk'e gazveye çıkınca Kayser'e bir mektup yazıp Dıhye b. Halife
adında bir adamla gönderdi. Kayser mektubu okuduktan sonra oturduğu koltuğa
koydu ve patriklerle arkadaşlarının ileri gelenlerini çağırıp şöyle dedi:
"Şu adam (Resulullah) size bir elçi gönderip bir mektup yazarak, sizi üç
şeyarasında muhayyer bırakıyor: Ya dinine uyarsınız, ya ona haraç verip
yurduğuzda yaşamaya devam etmenizi veya onunla savaşmanızı istiyor." Bunun
üzerine oradakilerin hepsi birden hiddetlenerek yekvücut ayağa fırladılar,
hatta bazılarının cübbeleri üzerilerinden düştü ve: "Biz dinimizi bırakıp
onun dinine uymayız. Ona harac da vermeyiz. Onunla savaşınz" dediler. Kayser:
"Öyle de yapacağız ancak ben siz olmadan karar vermek istemedim"
dedi. Abbad der ki: İbn Huzeym'e: "Bildiğimiz kadarıyla Kayser, İslam'a
ısınmış ve müslüman olmak istememiş miydi?" diye sorunca: "Eğer onlar
böyle tepki vermeseydi" dediğiniz gibi yapacaktı" cevabını verdi.
Kayser: "Bana Araplardan birini bulun da onun mektubuna cevap
göndereyim" dedi. Ben ve bir genç gittik ve Kayser'in huzuruna çıkarıldık,
mektubu yazdı ve bana şöyle dedi:
"O'nun sana
söyleyeceği şeylerin birçoğunu unutsan da şu üç hususu aklında tutmaya çalış:
Mektubumu okuyacağı an gece kelimesini kullanacak mı? Bana yazdığı mektubu
unutmuş mu? Bir de sırtına bak, (onun Nebiliğine işaret eden) bir alamet var
mı?" Ben mektubu alıp Tebuk'e gittim. O, ashabının arasında oturuyordu.
Sorduğumda bana onu gösterdiler ve mektubu kendisine verdim. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Muaviye'yi çağırdı ve Muaviye mektubu ona okudu.
Kayser'in mektubundaki: "Beni, genişliği yer ve gökler kadar geniş olan,
takva sahipleri için hazırlanmış olan Cennete davet ediyorsun. Peki, cehennem
nerede?" sözüne gelince: ''Sübhanallah! Gündüz geldiği zaman gece nereye
gidiyor'' buyurdu ve şöyle devam etti: ''Necaşi'ye mektup yazdımı o mektubu
yırttı. Allah da onu yırtacak, mülkünü parçalayacaktır. -Abbad der ki: İbn Huseym'e:
"Necaşi Müslüman olmamış mıydı ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
onun öldüğünü ashabına bildirmiş ve cenaze namazını kılmamış mıydı?" diye
sorunca: "Evet ama dediğin kişi, falan oğlu falan, bu ise falan oğlu
falandır (farklı kişilerdir)" dedi. İbn Huseym ikisinin de adlarını
söyledi ama ben unuttum- Kisrirya da bir mektup yazdım, o mektubu yırttı. Allah
da onu yırtacak, mülkünü parçalayacaktır. Kayser'e bir mektup yazdım, o
mektubuma cevap verdi. Bu nedenle iyilikle yaşadığı müddetçe o, halk üzerindeki
nüfuzunu ve gücünü yitirmeyecektir." Sonra bana: "Sen
kimlerdensin?" diye sordu. Ben: "Ben Tenılhi'lerdenim" cevabını
verince: "Ey Tenuhi kardeş! Müslüman olmaz mısın?" dedi. Ben:
"Hayır. Ben bir kavmin elçisiyim ve bir dinim var. Onların yanına
dönünceye kadar o dinden dönmem" karşılığını verdim. Bunun üzerine Hz.
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) güldü veya tebessüm etti. İşimi bitirince
kalktım ve gitmek için arkamı dönünce beni çağırdı ve: "Ey Tenuhi, kardeş!
Gel de sana emredileni yerine getir" buyurdu. Ben bunu unutmuştum.
Etrafındakilerin arkasından dolandığımda sırtındaki abasını çıkardı. Sırtına
baktığımda, kürek kemiği yanında hacamat yeri kadar bir mühür bulunduğunu
gördüm.
[Sahih]
25483 (3)-Z Said b. Ebi
Raşid anlatıyor: Yezid b. Muaviye zamanında Kayser'in Resulullah'a (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gönderdiği elçi komşumdu. Kendisine: "Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kayser'e gönderdiği mektubu bana anlat"
dedim. - Ravi burada Abbad b. Abbad'ın hadisi gibi bir hadis anlattı ancak
Abbad'ın hadisi daha geniş tir- Ravi bu rivayette şunu da aktardı: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu (elçiyi) İslam'a davet edince, Hz. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) güldü. Elçi İslam'ı kabul etmediğini söyleyip,
"Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah,
dilediği kimseyi doğru yola eriştirir"[Kasas 56] ayetini okudu ve şöyle devam etti: Sonra
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sen bir kavmin elçisisin ve
(hediye) hakkın vardıri ancak, seferberlik halinde olduğumuz bir sırada
geldin'' buyurdu. Osman b. Affan: "Ben ona sarı bir kaftan veririm"
deyince, Ensar'dan bir adam: "Ben de onu misafir ederim" dedi.
[Sahih]