MÜSNED-İ HANBEL

SİYER

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

91- Hudeybiye Anlaşması

 

1. Misver b. Mahreme ve Mervan b. el-Hakem

 

25308 (1) Misver b. Mahrame ve Mervan b. el-Hakem anlatıyorlar: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hudeybiye senesinde Kabe'yi ziyaret etmeye yöneldi. Savaşa niyetli değildi. Yola çıktı ve kendisiyle birlikte yetmiş deve sevk etti. Beraberindekiler yedi yüz kişi idiler. Her deve, on kişinin kurbanlığı idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yola çıkıp Usfan'a vardığı zaman Bişr b. Süfyan el-Ka'bi ona rastladı ve: "Ey Allah'ın Resulü! Kureyşliler senin yola çıktığını işittiler ve sütlü ve yavrulu develerle yola koyuldular. Kaplanların derilerini giydiler ve Zorla Mekke'ye giremeyeceğine dair Allah'a söz verdiler. Halid b. el-Velid de atlılarıyla Kurau'l-Gamim'e kadar geldi" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Yazık şu Kureyşlilerin haline! Savaş onları yedi. Ne olurdu sanki insanlarla benim aramdan çekilselerdi? Şayet insanlar benim hakkımdan gelirse, zaten onların diledikleri olmuş olacak. Şayet Allah beni muzaffer kılarsa, onlar zaten İslamla girecekler. Şayet böyle yapmasalar bile güçlü olarak savaşmış olurlardı. Kureyş acaba ne sanıyor? Allah'a yemin ederim ki Allah beni muzaffer kılıncaya veya atımın sadece önü tek başına kalıncaya kadar Allah'ın beni göndermiş olduğu şey üzere onlarla savaşmaya devam edeceğim.''

 

Daha sonra Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanlara sağ tarafa doğru yönelmelerini emredince, Hamd dağları arasından Mekke'nin alt tarafından Hudeybiye ve Seniyyetu'l-Murar'a çıkan yola saptılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) orduyu bu yola soktu. Kureyş atlıları, İslam ordusunun yollarını değiştirdiğini görünce, Kureyş'e dönmek üzere hareket ettiler. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çıkıp sonunda Seniyyetu'l-Murar yoluna girdiği zaman devesi çöktü. İnsanlar: "Deve çöktü" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Deve çökmedi, zaten çökmek ona yaraşmaz. Fakat fili Mekke'ye girmekten alıkoyan onu da alıkoymuştur. Allah'a yemin ederim ki, bugün Kureyşı sıla-i rahm isteği ile beni bir yola çağırırsa mutlaka bu isteklerine icabet ederim" buyurup insanlara: "Konaklayın!" dedi. Sahabe: "Ey Allah'ın Resulü! Vadide insanların yanına konaklayabileceği bir su yok" deyince, Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sadağından bir ok çıkarıp ashabından birisine verdi. Bu oku oradaki kuyulardan birine indirip batırdılar ve o kuyudan su fışkırdı. Hatta insanlar orada deve sulamak için yerler bile yaptılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dinlenip rahatlayınca bir de baktılar ki Huzaa kabilesinden birtakım insanların arasında Budeyl b. Verka geliyor. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) daha önce Bişr b. Süfyan'a söylediklerini onlara da tekrarladı. Onlar Kureyş'e dönüp: "Ey Kureyş topluluğu! Şüphesiz siz Muhammed hakkında acele ediyorsunuz; Muhammed savaş için gelmedi, sadece Beytullah'ın değerini yüceltmek ve onu ziyaret için gelmiştir" dediler. Bunun üzerine Kureyşliler, onları itham ettiler.

İbn İshak der ki: Zühri: "Huzaa kabilesinin Müslümanları da müşrikleri de, Mekke'de olan / yaşanan hiçbir şeyi Allah'ın Resulü'nden gizlemezlerdi" dedi. Kureyşliler: "Savaş maksadıyla gelmiş olmasa bile bize karşı zorla Mekke'ye asla giremez ve Araplar, onun bize rağmen Mekke'ye girmiş olduğunu asla ağızlarına alamayacaklardır" dediler. Sonra ona Beni Amr b. Luey'e mensub Mikrez b. Hafs b. Ahyefi gönderdiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu görünce: "Bu gaddar bir adamdır" buyurdu. Bu kişi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına varınca, Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona, Budeyl ve arkadaşlarına söylediği şeylere benzer şeyler söyledi. o da Kureyşlilere döndü ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine söylemiş olduğu şeyleri onlara aktardı.

Sonra Kureyşliler, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Hils b. Alkame elKinani'yi gönderdi. Bu adam o zaman Ehabiş'in lideri idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu görünce: "Bu, ibadet eden ve Allah'ın emrine saygı gösteren bir kavimdendir. Bunun için kurbanlıklarınızı o görecek şekilde önüne sürün'' buyurdu.

 

Hils, kurbanlıkların vadinin yanından gerdanlıkları (kurbanlık alameti olarak boyunlarına takılan boncuklar) ile boğazlanacağı yer olan Harem'den uzun süre alıkonmasından ötürü yünlerini yemekte olduklarını görünce Kureyşlilere döndü. Gördüğü bu manzara ağınna gittiğinden, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e uğramadan dönüp gitti. Bu durumu Kureyşlilere anlatıp: "Ey Kureyşliler! Geri çevrilmesi helal olmayan şeyler gördüm. Kurbanlıkların uzun süre alıkonmasından ötürü yünlerini yemekte olduklarını gördüm" dedi. Kureyşliler de: "Otur! Sen bir şey bilmeyen bir bedevisin" deyip, Urve b. Mes'ud es-Sekafi'yi gönderdiler.

 

Urve b. Mes'ud onlara şöyle dedi: "Ey Kureyş topluluğu! Ben, Muhammed'e gönderdiğiniz kimselerin sizden gördükleri muameleyi gördüm. Zira Muhammed'in yanından size döndükleri zaman onları ayıpladınız ve kötü sözler sarf ettiniz. Siz kendinizi bir baba, beni de bir çocuk gibi biliyorsunuz. Halbuki ben sizin başınıza geleni işittim ve kavmimden bana itaat eden kimseleri topladım. Sonra size geldim. Bizzat kendim size yardım ettim."

Kureyşliler: "Doğru söyledin. Sen bizim nazarımızda itham olunan bir kişi değilsin" dediler. Urve, oradan çıkıp Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi ve önünde oturup şöyle dedi: "Ey Muhammed! Karışık insanları topladın. Sonra onları kendi aşiretine ve kabilene karşı getirdin ki, o kabileni onlarla kırdırasın. Bunlar Kureyşlilerdir. Yola çıkmışlardır. Beraberlerinde yeni yavrulamış develeri, yavrularıyla beraber çıkmışlardır. Kaplanların derilerini giymişlerdir. Allah'a söz vermişlerdir ki, Mekke'ye zorla giremeyeceksin! Allah'a yemin ederim, öyle sanıyorum ki, işte bunlar (sahabiler) yarın senin etrafından dağılıp kaçacaklardır."

 

Bu sırada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in arkasında oturan Ebu Bekr: "Lat'ın bızırını em!. .. Biz mi onun etrafından kaçıp dağılacak mışız?" deyince, Urve: "Ey Muhammed! Bu kimdir?" diye sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bu, Eba Kuhafe'nin oğludur'' cevabını verince, Urve: "Canım elinde olana yemin olsun ki bizde henüz karşılığını veremediğimiz bir iyiliğin olmasaydı bil ki ben de aynı tarzda sana bir cevap verirdim!" karşılığını verdi. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sakalından tutarak onunla konuşunca, zırhını giymiş, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında olan Muğire b. Şu'be kılıçla onun eline dürttü ve: "Bu kılıç sana ulaşmadan önce elini Resulullah'ın sakalından çek!" dedi. Urve: "yazıklar olsun sana. Seni bu kadar sertleştirip katılaştıran şey nedir?" karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de gülümsedi. Urve: "Ey Muhammed! Bu kimdir?" diye sorunca, Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bu kardeşin oğlu Muğire b. Şubeldir'' cevabını verdi. Urve ona: "Ey hain! Dünkü pisliğini (ettiğin haltı) yıkayabildin mi?" diye sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona da öncekilere söylediğinin aynısını söyleyip savaş için gelmediğini bildirdi. O da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanından ashabının ona nasıl davrandıklarını görmüş olarak kalktı. çünkü Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), abdest alırken onun organlarından damlayan suları avuçlamak için adeta birbirleriyle yarışırcasına öne atılıyorlardı Tükürünce de mutlaka onun tükrüğüne adeta yarışırcasına koşarlardı. Saçlarından bir kıl düşünce onu mutlaka alırlardı.

 

Urve, Kureyşlilerin yanına dönüp onlara şöyle dedi: "Ey Kureyş topluluğu! Şüphesiz ben, Kisra'yı makamında gördüm. Kayser'i makamında gördüm. Necaşi'yi de makamında gördüm. VAllahi şimdiye kadar kavmi arasında hiçbir kral ve hükümdarı görmedim ki, Muhammed'in ashabı arasında olduğu kadar büyük ve kıymetli bir yeri olsun. Andalsun ki bir kavim gördüm ki, hiçbir şeyden ötürü asla onu yardımsız bırakmayacaklardır. Artık kararınızı verin."

 

Daha önce Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hiraş b. Umeyye el-Huzai'yi çağırıp kendisini Mekke'ye Kureyşlilerin yanına kendine ait Sa'leb adlı deveye bindirerek niçin gelmiş olduğunu Kureyş eşrafına tebliğ etmesi için göndermişti. Hiraş, Mekke'ye girince, Kureyşliler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in devesinin ayaklarını kestiler ve Hiraş'ı öldürmeye kalktılar. Ehabiş grubu ise onu koruyup serbest bırakılmasını sağladı. O da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi.

 

Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'ye göndermek için Hz. Ömer'i çağırınca, Ömer şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Ben kendim için Kureyşlilerden korkuyorum. Mekke'de Beni Adiy kabilesinden beni koruyacak herhangi bir kimse yok. Kureyş ise, benim onlara olan düşmanlığımı ve onlara karşı olan katılığımı biliyor. Ama ben sana bir adam göstereyim. O, onlara karşı benden daha güçlüdür. Bu kişi Osman b. Affan'dır." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hz. Osman'ı çağırıp onu Kureyş'e gönderdi. Onlara kimseyle savaşmak için gelmediğini, (bölgenin) haramlığına ta'zimde bulunarak BeytuHah'ı ziyaret etmek üzere geldiğini bildirecekti. Hz. Osman çıkıp Mekke'ye vardı. Eban b. Said b. el-As'a rastladı. Eban bineğinden inip Hz. Osman'ı terkisine bindirdi ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in tebligatını ulaştırıncaya kadar onu koruması altına aldı. Hz. Osman gidip Ebu Süfyan ve Kureyş büyüklerinin yanına vardı, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in göndermiş olduğu haberi onlara ulaştırdı. Hz. Osman'a: "Eğer Beytullah'ı tavaf etmek istiyorsan tavaf et" dediler; ancak o: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tavaf etmedikçe bunu yapacak değilim" karşılığını verdi. Kureyşliler Hz. Osman'ı yanlarında alıkoydular. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ise Hz. Osman'ın öldürüldüğü haberi ulaştı.

 

Muhammed (b. İshak) der ki: Zühri şöyle dedi: Kureyşliler, Amir b. Luey oğuHarından Suheyl b. Amr'ı gönderdiler ve: "Git ve Muhammed ile anlaş. Onunla yapılacak anlaşmada, bu sene bizim yanımıza gelmeyerek döneceği hususu mutlaka bulunmalıdır. Allah'a yemin ederiz ki, Araplar onun Mekke'ye baskın ve galebe ile girdiğini asla konuşamayacaklar" dediler. Suheyl b. Amr, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi, Hz. Nebi onu görünce: ''Mademki bu adamı gönderdiler halk barış istiyor'' buyurdu. Süheyl, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi, uzun uzun konuştular, sözlü müzakerelerde bulundular ve sonunda aralarında barış oldu. Mesele toparlanıp da sadece yazma işi kaldığında Ömer b. el-Hattab yerinden sıçrayıp Ebu Bekr'e geldi ve: "Ey Ebu Bekr! O, Allah'ın elçisi değil mi? Biz müslümanlar değil miyiz? Onlar müşrikler değiller mi?" diye sordu. Ebu Bekr: "Evet öyledir" cevabını verince, Hz. Ömer: "O halde dinimiz uğrunda bu zillete niçin katlanıyoruz?" dedi. Ebu Bekr: "Ey Ömer! Sakin 01. Şüphesiz ben onun Allah'ın elçisi olduğuna şehadet ediyorum" dedi. Hz. Ömer: "Ben de şehadet ederim" deyip Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi ve: "Ey Allah'ın elçisi! Bizler müslümanlar değil miyiz, onlar müşrikler değiller mi?" diye sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet öyledir'' cevabını verince, Hz. Ömer: "O halde dinimiz uğrunda bu zillete niçin katlanıyoruz?" diye sordu. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben Allah'ın kulu ve elçisiyim, asla O'nun emrine muhalefet etmeyeceğim ve O da beni asla zayi etmeyecek'' buyurdu. Daha sonraları Ömer şöyle demiştir: "O gün konuşmuş olduğum sözün korkusuyla o kadar çok oruç tuttum, namaz kıldım, sadaka verdim ve köle azad ettim ki nihayet benim için bir hayır olacağını umabildim."

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ali b. Ebi Talib'i çağırıp: "Yaz! Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla" buyurdu. Suheyl b. Amr: "Ben bunu bilmiyorum (tanımıyorum), fakat Bismike Allahümme yaz" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yaz! Bismike Allahümme. Bu, Allah'ın elçisi Muhammed'in Suheyl b. Amr ile üzerinde anlaştıklarıdır" buyurdu. Suheyl b. Amr: "Şayet senin Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmiş olsaydım seninle savaşmazdım. Fakat şöyle yaz: ''Bu, Abdullah oğlu Muhammed ile Suheyl b. Amr'ın üzerinde barış yaptıklarıdır. Bu antlaşmaya göre on sene savaşı bırakacaklar ve insanlar bu on sene için emniyette olacaklar, birbirlerinden ellerini çekecekler. Ashabından her kim velisinin izni olmaksızın Resulullah'a gelirse velisine geri verilecek. Hz. Nebi ile beraber olanlardan her kim Kureyş'e giderse geri verilmeyecek. Birbirimize kin beslemeyeceğiz. Ne gizli, ne de açık hıyanet olmayacaktır. Kim Muhammed'in tarafına geçmek isterse geçer, kim de Kureyş tarafına geçmek isterse geçer.''" Huzaalılar kalkıp: "Biz Muhammed'in antlaşmasına katılıyor ve onun ahdindeyiz" dediler. Beni Bekr kabilesi de: "Biz Kureyş'in ahdinde ve onların ahidlerindeyiz" dediler.

 

"Sen bu sene geri döneceksin. Yanımızda, Mekke'ye girmeyeceksin.

Gelecek sene olunca biz senin gelişinle Mekke'den çıkarız. Sen, ashabınla birlikte Mekke'ye girersin. Orada üç gün kalırsın. Sizinle, yalnız binekli kişinin silahı bulunur. Kılıçlar kınlarında olur. Başka birşey ile Mekke'ye girmeyeceksiniz. "

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Suheyl b. Amr antlaşmayı yazarken Ebu Cendel b. Suheyl b. Amr bukağıya vurulmuş olarak çıkageldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e doğru kaçıp gelmiş, sahiplerinden kurtulmuştu. Hz. Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı, fethin olacağından şüphe etmeksizin Medine'den çıkıp gelmişlerdi. Bu, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in görmüş olduğu bir rüyaya dayanıyordu. Ashab, barış sonucu geri dönmek ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (bu şekildeki antlaşmadan dolayı) nefsinde yüklendiği şeyleri gördüklerinde, üzerlerine çok ağırlık çöktü. Nerede ise kahırlarından öleceklerdi. Suheyl, Ebu Cendel'i görünce, kalkıp ona doğru yürüdü. Yüzüne bir tokat vurup: "Ey Muhammed! Aramızda bu adamın gelmesinden önce hüküm tamamlanmıştır. (Yani bu, antlaşma hükmü gereğince Mekke'ye geri verilecektir)" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): 'Doğru söyledin'' deyince, Suheyl, Ebu Cendel'in yakasından tuttu. Ebu Cendel olanca sesiyle bağırıp: "Ey Müslümanlar topluluğu! Müşriklere geri mi verileceğim? Onlar beni dinimden saptırıyorlar" dedi.

Bu hal ashabın içinde bulunduğu sıkıntıyı daha da artırdı. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise şöyle dedi: "Ey Ebu Cendel! Sabret ve sevabını Allah'tan iste. Çünkü Allah, sen ve seninle birlikte olan zayıf kimseler için bir kapı açar. Biz, Kureyşlilerle aramızda bir barış akdi yaptık ve onlara söz verdik. Onlar da bize Allah ahdi ile söz verdiler. Biz onlara hıyanet etmeyiz."

 

Bunun üzerine Ömer b. el-Hattab, Ebu Cendel ile birlikte yerinden kalktı. Onun yanı sıra yürüyor ve şöyle diyordu: "Ey Ebu Cendel! Sabret! Onlar, ancak müşriklerdir. Kanları ancak köpeğin kanıdır." Böyle derken kılıcının kabzasını Ebu Cendel'e yaklaştırıyordu.

Ömer: "Ebu Cendel'in kılıcı almasını ve onunla babasına vurmasını ümit ettim. Fakat Ebu Cendel, cimrilik etti. Yani bu işi yapamadı" diyordu. Anlaşmanın yazım işi tamamlandığında, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ihramlı halde namaz kılmaktaydı ve ihramdan çıkıp çıkmama konusunda tereddütlü idi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalktı ve: "Ey insanlar! Kurbanlarınızı kesin ve tıraş olun'' buyurdu. Hiç kimse kalkmayınca, sözünü tekrarladı, ama yine kimse kalkmadı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üçüncü defa sözünü tekrarladığında da hiç kimse yerinden kalkmadı. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dönüp ümmü Seleme'nin yanına girdi ve: ''Ey Ümmü Seleme! İnsanlara ne olmuş?'' buyurdu. ümmü Seleme: "Ey Allah'ın Resulü! Senin de gördüğün gibi bir kere şüphe onların kalbIerine girmiş. Onlardan kimse ile konuşma, kurbanının olduğu yere gidip boğazIa ve traş ol. Şayet böyle yaparsan insanlar da aynısını yaparlar" dedi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmü Seleme'nin yanından çıkıp kimse ile konuşmaksızın kurbanının yanına geldi, onu boğazladı, sonra da oturup tıraş oldu. İnsanlar da kalkıp kurbanlarını kestiler ve tıraş oldular. Nihayet Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke ile Medine arasındaki yolun ortalarında iken Fetih süresi nazil oldu.

 

[Hasen]

 

Diğer tahric: Bu kanalla Ebu Davud (2766), İbn Huzeyme (2906), Taberani, e/-Mu'cemu'l-kebir'de (20/14-16) ve Hakim, Müstedrek'te (2/459) rivayet ettiler. ,...

 

 

 

25309 (2)- Zühri der ki: Urve b. ez-Zübeyr'in bildirdiğine Misver b. Mahreme ve Mervan b. el-Hakem şöyle dediler -ki ikisinin de anlattığı birbirini doğrulamaktadır-: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hudeybiye zamanında ashabından bin küsur kişilik bir toplulukla yola çıktı. Zu'l-Huleyfe'ye vardıklarında kurbanlıklara gerdanlıklar takıldı ve çizilerek işaretlendi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) umre için de ihrama girdi. Önden Huzaa kabilesinden birisini gözcü olarak gönderdi ve kendi de yola çıktı. Usün'a yakın bir yerde bulunan Gadiru'l-Eştat denilen yere vardığında gözcü geldi ve: "Ka'b b. Luey ve Amir b. Luey, Ehabiş denilen savaşçı bir topluluğu sana karşı savaşmak ve Kabe'den menedip uzaklaştırmak için toplamış" dedi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ashabına: ''Bana bu konuda görüşünüzü söyleyin. Kureyşlilere yardıma gelen toplulukların geride kalan çoluk çocuğuna baskın yapalım mı? Şayet kaçıp kurtulurlarsa Allah bizleri kafir bir topluluktan kurtarmış olur. Kalırlarsa da yardıma giden adamlarının mallarını elinden almış, güçsüz bırakmış oluruz. Yoksa Kabe'ye yönelip karşımıza çıkanlarla mı savaşalım?'' diye sordu. Ebu Bekr: "Allah ve Resulü daha iyi bilir, ama ey Allah'ın Resulü, biz birileriyle savaşmak için değil, Kabe'yi ziyaret etme niyetiyle yola koyulduk. Onun için Kabe'ye doğru gidelim. Eğer bizi Kabe'den alıkoyacak biri çıkarsa onunla savaşırız" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''0 zaman yola koyulun'' buyurdu.

 

Zühri der ki: Ebu Hureyre: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kadar ashabıyla istişare eden birini görmedim" derdi.

 

Bu şekilde tekrar yola koyuldular. Yolun bir yerine ulaştıklarında Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Halid b. Velid; Kureyşli bir grup atlıyla gözcü olarak Ğamim mevkiinde bulunuyor. Yolun sağ tarafını tutun!'' buyurdu. Vallahi, Halid ancak Müslüman ordusunun kaldırdığı tozu görünce bunun farkına varabildi ve hemen Kureyş'i uyarmak için atını sürdü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de yoluna devam etti. Kendisinden Kureyş'in üzerine inilen tepeye vardığında devesi çöktü. İnsanlar deveye: "Yürü! Yürü!" diye çıkıştılar, ama deve çökmekte ısrar etti. Bunun üzerine: "Kasva çöküp kaldı!" demeye başladılar. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise: ''Kasva çöküp kalmadı! O öylesine çöküp kalamaz! Huyu da değil, ancak (zamanında) fili durduran onu da böyle durdurmuştur'' buyurdu. Sonra şöyle buyurdu: ''Canım elinde olana yemin olsun ki Kureyşı Allah'ın kutsal saydığı şeyleri yüceltmek amacıyla benden ne isterse onlara vereceğim!'' Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devesine bağırıp sürünce deve harekete geçti. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hudeybiye'nin bir ucundaki Semed'e gidip orada konakladı. Semed kuyusunun suyu azdı. İnsanlar kuyunun suyunu azar azar çekince kuyuda hiç su kalmadı. Susuzluktan dolayı Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şikayette bulunduklarında, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ok torbasından bir tane ok çekti ve Müslümanların onu kuyuya atmalarını emretti. Vallahi kuyunun yanından ayrılana kadar içinden susuzluklarını fazlasıyla giderecek bir şekilde su fışkırmaya başladı.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı bu durumdayken Budeyl b. Verka el-Huzai, kabilesi Huzaa'dan bir grup insanla yanlarına geldi. Bunlar, Tihame kabileleri arasında öteden beri Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in dostları ve sırdaşıydılar. Budeyl: "Ka'b b. Luey ile Amir b. Luey'i, Hudeybiye'nin en bol sulu yerlerinde, sütlü ve yavrulu develeriyle birlikte konaklamış bir şekilde bıraktım. Seninle savaşıp, Kabe'den alıkoymak istiyorlar" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Biz kimseyle savaşmaya gelmedik. Yalnızca umre yapma niyetiyle geldik. Savaş Kureyşli zayıflatıp zarara uğratmıştır. Yine de isterlerse aramızda (barış için) belli bir zaman tayin eder, onlar da insanlarla aramdan çekilirler. Eğer insanlara karşı galip gelirsem, Kureyşliler de diğerleri gibi bu yola girebilirler. Yok, eğer galip gelemezsem Kureyşliler de bu şekilde rahat ederler. Ancak buna karşı gelirlerse canım elinde olana yemin olsun ki başım bedenimden ayrdana kadar onlarla savaşırım. Allah da (fetih) vaadini yerine getirecektir! '' Bunun üzerine Budeyl: "Bu dediklerini Kureşlilere iletirim" dedi ve Kureyşlilerin yanına vardı.

 

Onlara: "O adamın yanından geliyoruz. Bir teklif getirdi, eğer isterseniz size bu teklifi sunabiliriz" deyince içlerinden düşüncesiz olanlar: "Onun hakkında bir şey söylemene ihtiyacımız yok" dediler. İçlerinden akıllı olanlar ise: "Ondan işittiğini bize söyle" karşılığını verdiler. Budeyl: "Şöyle şöyle dediğini işittim" dedi ve Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in buyurduğunu onlara aktardı.

 

Bunun üzerine Urve b. Mes'ud es-Sekafi kalkıp: "Ey kavim! Sizler benim babam konumunda değil misiniz?" diye sordu. "Evet!" dediler. "Ben sizin oğlunuz gibi değil miyim?" diye sorunca yine: "Evet!" karşılığını verdiler. "Beni herhangi bir şeyle itham edebilir misiniz?" diye sorunca:

 

"Hayır!" karşılığını verdiler. Sonra: "Ukaz halkını yardıma çağırdığımı, ancak bu çağrıma icabet etmediklerinde çoluk çocuğumla ve bana tabi olanlarla birlikte sizin yardımınıza geldiğimi de biliyorsunuz değil mi?" diye sorduğunda: "Evet! Biliyoruz" karşılığını verdiler. Bunun üzerine: "Bu adam size doğru olan bir teklif sundu. Bu teklifi kabul edin ve konuşmak için yanına gitmeme izin verin" dedi. Onlar da: "Tamam! Yanına git!" karşılığını verdiler. Urve, Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gitti ve onunla konuşmaya başladı. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Budeyl'e söylediklerine benzer şeyler söyledi. O zaman Urve: "Ey Muhammed! Şayet kavminin kökünü kazıyacak olsan, bugüne kadar senden önce Araplardan kavminin kökünü kazıyan kimse olacak mı? Şayet bunun tersi olursa vallahi seni yalnız bırakıp yanından kaçmaya hazır karakterde insanlar ve kalabalıklar görüyorum!" dedi.

 

Bunu duyan Ebu Bekr es-Sıddik ona: "Sen git de Lat'ın bızırını em! Biz mi onu yalnız bırakıp kaçacağız!" diye çıkıştı. Urve: "Bu kim?" diye sorunca: "Ebu Bekr" dediler. Bunun üzerine Urve: "Canım elinde olana yemin olsun ki bizde henüz karşılığını veremediğimiz bir iyiliğin olmasaydı bil ki ben de aynı tarzda sana bir cevap verirdim!" karşılığını verdi. Urve tekrar Hz. Nebi'le (Sallallahu aleyhi ve Sellem) konuşmaya başladı ve konuşurken iki de bir (Arapların geleneği üzere) Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sakalını tutuyordu. Muğire b. Şu'be, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in başının ucunda duruyordu. Elinde kılıcı, başında da miğferi vardı. Urve elini Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sakalına her uzatışında

 

Muğire kılıcının ucuyla Urve'nin eline vuruyor ve: "Elini Resulullah'ın sakalından çek!'" diyordu. Urve başını kaldırıp: "Kim bu?" diye sordu. "Muğire b. Şu'be" dediler. Bunun üzerine Urve ona: "Ey hain! Ben hala senin ihanetinin bedelini ödemiyor muyum?" diye çıkıştı.

 

Muğire, Cahiliye'de bir grupla yoldaşlık etmiş, sonra da onları öldürüp mallarını almıştı. Sonra gelip Müslüman olduğunda Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: ''Müslümanlığını kabul ediyorumı ama aldığın mal konusunda herhangi bir sorumluluk kabul edemem!'' buyurmuştu.

 

Urve bir yandan da Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabını gözüyle süzüyordu. Urve (daha sonra arkadaşlarına) dedi ki: "Vallahi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tükürecek olsa bu tükürüğü mutlaka bir sahabisinin avucuna düşüyordu. O da bunu yüzüne ve bedenine sürüyordu. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir şeyemrettiği zaman herkes bunu yerine getirmek için hemen harekete geçiyordu. Abdest almak istediğinde suyunu dökmek için aralarında mücadele ediyorlardı. Kendisi konuştuğunda susuyorlar ve saygıdan dolayı ona keskin bakışlarla bakmıyorlardı."

 

Sonra Urve arkadaşlarının yanına geldi ve onlara dedi ki: "Ey topluluk!

Vallahi ben krallara, Kayser'e, Kisra'ya ve Necaşi'ye elçi olarak gittim. Ancak Muhammed'e ashabının gösterdiği saygıyı bunların arkadaşları tarafından gösterildiğini görmedim! Vallahi tükürecek olsa bu tükürüğü mutlaka bir sahabisinin avucuna düşüyordu. O da bunu yüzüne ve bedenine sürüyordu. Resulullah bir şeyemrettiği zaman herkes bunu yerine getirmek için hemen harekete geçiyordu. Abdest almak istediğinde suyunu dökmek için aralarında mücadele ediyorlardı. Kendisi konuştuğunda susuyorlar ve saygıdan dolayı ona keskin bakışlarla bakmıyorlardı. O size doğru bir teklif sundu, bunu kabul edin!" Bunun üzerine Kinane'den bir adam: "Bana izin verin, bir de ben gideyim" diye teklif edince, ona da: "Git!" dediler.

 

Bu kişi de Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile ashabının yanına gitti.

Onu gördüklerinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bu, kurbanlara saygı duyan bir kabileden filan kişidir. Siz de kurbanlıklarınızı ona doğru salın'' buyurdu. Kurbanlıklar ona doğru salındı ve insanlar telbiye getirerek onu karşıladılar. Adam bunu görünce: "Sübhanallah! Bunların Kabe'den menedilmeleri doğru değildir" dedi. Arkadaşlarının yanına geri dönünce de: "Onların kurbanlıklarına gerdanlıklar takıldığını ve işaretlendiğini gördüm. Bunun için Kabe'den menedilmelerini uygun görmüyorum" dedi. İçlerinden Mikraz b. Hasf denilen biri kalktı ve: "İzin verin bir de ben onun yanına gideyim" dedi. Ona da: "Git!" karşılığını verdiler. Bu da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile ashabının yanına gitti. Müslümanlar onu gördüklerinde Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bu kişi Mikrazı dır ve günahkar biridir!'' buyurdu.

 

Mikraz, Hz. Nebi'le (Sallallahu aleyhi ve Sellem) konuşmaya başladı. Onunla konuştuğu sırada da Suheyl b. Amr geldi. Suheyl b. Amr geldiği zaman Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''İşiniz biraz daha kolaylaştı'' buyurdu. Suheyl b. Amr gelip: "Hadi aramızda bir anlaşma metni yazalım" dedi. Anlaşmayı yazmak üzere de bir katip çağırdılar. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) katibe: ''Yaz: Bismillahirrahmanirrahim'' diyerek anlaşmanın metnine başlamak istedi, ancak Suheyl: "Rahman'ın ne olduğunu bilmiyorum. Onun için daha önceleri yazdığın gibi ''Allahım! Senin adınla'' diye yaz" dedi. Müslümanlar: "Bismillahirrahmanirrahim'' den başkasını yazmayız!" diye itiraz ettiler ama Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) katibe: ''Bismikellahumme, diye yaz'' buyurdu. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sonra: ''İşte bu metin Resulullah olan Muhammed'in kararlarını içerir'' diye yazmasını buyurdu. Ancak Suheyl: "Vallahi senin Allah'ın Resulü olduğunu bilseydik seni Kabe'den menetmez ve seninle savaşmazdık. Onun için bunun yerine ''Muhammed b. Abdullah'' yaz" dedi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Beni yalanlasanız da ben Allah'ın Resulüyüm! Peki, bu metin Muhammed b. Abdillah'ın kararlarını içerir, yaz'' buyurdu.

 

Ravilerden Zühri der ki: "Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu şekilde davranması, daha önce "Canım elinde olana yemin olsun ki Kureyşı Allah'ın kutsal saydığı şeyleri yüceltmek amacıyla benden ne isterse onlara vereceğim!'' buyurduğu içindir."

Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) anlaşma metnini yazdırırken devamla:

''Bizi Kabe'den menetmeyecek ve onu tavaf etmemize izin vereceksiniz! '' buyurunca, Suheyl: "Vallahi Arapların, bizim zorla bunu kabul ettiğimizi konuşmalarını istemeyiz, onun için gelecek sene bunu yapın" dedi ve ekledi: "Bizden birisi sana gelirse, senin dinine geçmiş olsa dahi onu bize iade edeceksin." Müslümanlar ise: "Sübhanallah! Sana Müslüman olarak gelirse nasıl müşriklere geri iade edilebilir!" diyerek böylesi bir maddenin yazılmasına itiraz ettiler.

 

Onlar bunu konuşurlarken (Müslüman olduğu için zincire vurulan) Ebu Cendel b. Suheyl b. Amr zincirleriyle Mekke'nin aşağısından çıkıp geldi ve kendini Müslümanların arasına bıraktı. Bunu gören Suheyl: "Ey Muhammed! İşte bize iade edeceğin ilk kişi de bu olacak!" dedi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Henüz anlaşmayı bitirmedikil buyurunca, Suheyl: "Vallahi o zaman seninle asla hiçbir şeyde anlaşmam!" karşılığını verdi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sadece Ebu Cendefi almama izin ver'' buyurunca, Suheyl: "İzin vermem!" dedi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''O'na izin ver!'' buyurdu, ama Suheyl yine: "Bunu yapamam!" karşılığını verdi. Ebu Cendel de: "Ey Müslümanlar! Müslüman olarak size geldiğim halde müşriklere geri mi iade edileceğim! Allah yolunda maruz kaldığım eziyetleri görmüyor musunuz!" diye seslendi. Gerçekten de Ebu Cendel Müslüman olduğu için Allah'ın yolunda ağır eziyetlere maruz kalmıştı.

 

Ömer b. el-Hattab der ki: "Vallahi Müslüman olduğumdan bugüne kadar hiçbir zaman şüpheye düşmedim. Bu durum karşısında Hz. Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldim ve: "Sen Allah'ın Nebii değil misin!" dedim. Allah Resulü: ''Evet! Nebi'yim'' dedi. "Biz hak yolda, düşmanlarımız ise batıl yolda değiller mi!" dedim. Allah Resulü: ''Evet! Öyle'' karşılığını verdi. "O zaman dinimizde neden taviz veriyoruz!" dediğimde, Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Benl Allah'ın Resulüyüm ve ona karşı gelemem! O bana yardım edecektirr karşılığını verdi. Ona: "Kabe'ye gelip tavaf edeceğimizi bize söylememiş miydin?" diye sorduğumda: ''Evet! Söyledim ama bu yıl içinde tavaf edeceğimizi söyledim mi?'' buyurdu. Ben: "Hayır!" dediğimde: ''Muhakkak Kabe'ye gelip tavaf edeceksin!'' buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekr'e gelip: "Ey Ebu Bekr! Bu, Allah'ın Nebii değil midir?" diye sordum. Ebu Bekr: "Evet!" karşılığını verdi. "Bizler hak yoldayken, düşmanlarımız batıl olan yolda değiller mi?" diye sordum. "Evet!" karşılığını verdi. "O zaman neden dinimizden böyle taviz veriyoruz?" diye sorduğumda, Ebu Bekr: "Be adam! Şüphesiz o, Allah'ın Resulüdür ve Rabbine asla karşı gelmez. Rabbi de ona yardım edecektir! Onun emrine tutun ki ölene kadar kurtuluşa ermişlerden olasın. Vallahi o, hak üzeredid" karşılığını verdi. Ebu Bekr'e: "Kabe'ye gelip tavaf edeceğimizi bildirmemiş miydi?" dediğimde, Ebu Bekr: "Evet, dedi ama bu sene içinde gelip tavaf edeceğini söyledi mi?" diye sordu. Ben: "Hayıd" karşılığını verince Ebu Bekr: "O zaman muhakkak Kabe'ye gidip tavaf edeceksin!" dedi. O zamanlar yaptığım bu itirazlarımın kefareti olarak daha sonraları çok çabalar sarf ettim."

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) anlaşma metni yazılıp imzalandıktan sonra ashabına: ''Kalkın kurbanlarınızı kesin ve saçlarınızı tıraş edin!'' buyurdu. Ancak ashabdan tek bir tanesi bile kalkmadı. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu emrini üç defa tekrarlamasına rağmen yine kimse kalkmadı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ümmü Seleme'nin yanına girdi ve insanların bu tavrını ona aktardı. ümmü Seleme: "Ey Allah'ın Nebii! Bu emrinin yerine getirilmesini istiyor musun?" diye sorunca, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Evet!'' karşılığını verdi. ümmü Seleme de: "O halde dışarıya çık, kimseyle konuşmadan kurbanını kes ve berberini çağırarak tıraşını ol" dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dışarıya çıktı ve kimseyle konuşmadan ümmü Seleme'nin dediği gibi yaptı. Kurbanını kesip berberini çağırttı ve tıraşını oldu. Ashab bunu görünce kalkıp kurbanlarını kesmeye başladılar. Sonra birbirlerini tıraş etmeye koyuldular. Ancak üzüntü ve sıkıntıdan dolayı birbirlerini tıraş ederken neredeyse birbirlerini öldürecek gibiydiler.

 

Sonra Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına mümin kadınlar geldi. Onlar hakkında Allah: "Ey inananlar! inanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara hel al olmazlar. inkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. inkarcı kadınları nikahınızda tutmayın ...[Mümtehine 10] ayetini indirdi. Bu ayetin nüzulünden sonra Ömer, müşrikken evlendiği iki hanımını boşadı. Bunlardan birisiyle Muaviye b. Ebi Süfyan evlenirken diğeriyle Safvan b. ümeyye evlendi. Sonra Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye geri döndü.

Medine'deyken Kureyş'ten Ebu Basir Müslüman olarak yanına geldi.

Mekke bu adamı geri almak için iki adam gönderdi. Bu iki adam gelip: "Bizimle bu konuda anlaşma yapmıştın" dediler. Bunun üzerine Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu Basir'i bu iki adama teslim etti. İki adam onu alıp yola koyuldular. Zu'l-Huleyfe'ye geldiklerinde kendilerine ait hurmalardan yemek için konakladılar. Ebu Basır ikisinden birine: "Vallahi ey filan! Gördüğüm kadarıyla şu kılıcın pek de güzelmiş" dedi. Bunun üzerine kılıcın sahibi kılıcı kınından çıkardı ve: "Evet! Vallahi çok güzeldir. Onu çok yerde kullandım" karşılığını verdi. Ebu Basir "Versene bir bakayım!" deyince adam kılıcı verdi. Ebu Basir kılıcı alıp iyice kavrayınca adamı vurup öldürdü. Diğer adam ise kaçıp Medine'ye geldi. Koşarak Mescid'e girdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu görünce: ''Bu adam bir şeyden ürkmü{1 buyurdu. Adam Hz. Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına varınca: "Arkadaşım öldürüldü, ben de öldürülmek üzereyim" dedi. O esnada Ebu Basir geldi ve: "Ey Allah'ın Nebii! Allah senin sözünü ifa ettirdi. Sen beni onlara iade ettin, ama Allah beni onlardan kurtardı" dedi. Allah Resulü: ''Vay anasına! Yanında birileri olsa bu adam savaşı ateşleyecek'' buyurunca, Ebu Basir Hz. Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu tekrar onlara iade edeceğini anladı ve oradan ayrıldı. Deniz sahiline kadar vardı.

Bu arada müşriklerden kurtulan Ebu Cendel de Ebu Basır'in yanına geldi. Sonrasında Müslüman olup da Mekke'den kaçan herkes Ebu Basir'e katıldı. Bu şekilde de Ebu Basir'in etrafında kalabalık bir topluluk oluştu. Bu topluluk ne zaman Kureyş'ten Şam'a doğru müşriklere ait bir kervanın yola çıktığını duysa kervana saldırıp müşrikleri öldürüyor ve mallarını ele geçiriyorlardı. Bunun üzerine Kureyş, Hz. Nebi'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) haber salıp Allah aşkına ve yakınlığa hürmeten bunun durdurulmasını, Mekke'den Müslüman olup da Medine'ye gidenlerin de iadesinin istenmeyeceğini söyledi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Ebu Basir'e bu konuda haber gönderdi.

Allah da bu konuda: "Sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çeken O'dur. Allah, yaptıklarınızı görendir. Onlar inkar edenlerdir, sizi Mescid-i Haram'ı ziyaretten ve bağlı kurbanları yerlerine gitmekten alıkoyanlardır. Eğer, oradaki henüz tanımadığınız inanmış erkeklerle inanmış kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı Allah savaşı önlemezdi. Allah, dilediklerine rahmet etmek için böyle yapmıştır. Eğer inananlarla inkarcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, inkar edenleri can yakıcı bir azaba uğratırdık. İnkar edenler, gönüllerindeki cahiliye çağının taassub ateşini ateşlendirdiklerinde, Allah, Nebiine ve inananlara huzur indirdi; onların takva sözünü tutmalarını sağladı. Onlar, bu söze layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilmektedir"[Fetih 24-26] ayetlerini indirdi. Cahiliye taassubu da, müşriklerin anlaşmada Allah Resulü'nün Nebi olduğunu kabul etmemeleri, Bismillahirranmanirrahim'' yazmaya yanaşmamaları ve Müslümanların Kabe'yi tavafına engel olmalarıdır.

 

[Sahih]

 

Diğer tahric: Buhari (3/252), Ebu Davud 3/85 (2765), Abdurrezzak 5/330 (9720) ve Beyhaki (9/218-219) rivayet ettiler.

 

 

 

25310 (3)- Zühri der ki: Urve b. ez-Zübeyr'in bildirdiğine Misver b. Mahreme ve Mervan b. el-Hakem şöyle dediler: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hudeybiye zamanında ashabından bin küsur kişilik bir toplulukla yola çıktı." Zühri hadisin devamını aktardı ve şöyle nakletti: Ebu Basir, yanında kılıcı olan Amiri'ye: "Ey Arap kardeş! Şu kılıcının güzel olduğunu görüyorum" dedi. Amiri: "Evet, güzeldir" karşılığını verince, Ebu Basir:

"Ona bakabilir miyim?" dedi. Amiri, kılıcı ona uzatınca, Ebu Basir kılıcı çekip Amiri'yi vurarak öldürdü. Amiri ile beraber olan azatlı köle de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e doğru kaçmaya başladı.

 

[Sahih]

 

 

2. Bera b. lzib

 

25311 (1) Bera b. Azib der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hudeybiye anlaşmasını yapınca, bu anlaşmayı Hz. Ali yazdı. Hz. Ali, "Allah'ın Resulü Muhammed" yazınca, müşrikler: "Allah'ın Resulü Muhammed, yazma! Eğer Allah'ın Resulü olsaydın seninle savaşmazdık" dediler. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hz. Ali'ye: ''Bunu sil'' buyurunca, Hz. Ali: "Ben bunu silmem" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendi eliyle sildi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlarla, kendisi ve ashabının Mekke'de üç gün kalmaları, bu sırada silahların dağarcığında olması üzerine anlaşma yaptı. (Şu'be der ki: Ebu İshak'a): "Silah dağarcığı nedir?" diye sorunca: "Silahların kınında olmasıdır" cevabını verdi.

 

[Sahih]

 

Diğer tahric: Buhari 5/303 (2698), Ebu Davud 2/168 (1832) ve Müslim 3/1409 (1783) rivayet ettiler.

 

 

 

25312 (2)- Bera b. Azib der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlarla, kendisi ve ashabının Mekke'de üç gün kalmaları, bu sırada silahların dağarcığında olması üzerine anlaşma yaptı. (Şu'be der ki: Ebu İshak'a): "Silah dağarcığı nedir?" diye sorunca: "Silahların kınında olmasıdır" cevab ını verdi.

 

[Sahih]

 

 

 

25313 (3)- Bera b. Azib der ki: "Mekke müşriklerinin Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) koştuğu şartlardan biri de, sahabe'den hiç kimsenin, silahı kınında olmadan Mekke'ye girmemesiydi."

 

[Sahih]

 

 

 

25314 (4)- Bera b. Azib der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Zu'l-Ka'de ayında umre için ihrama girdi, ancak Mekke halkı onun Mekke'ye girmesine izin vermediler. Sonunda onlarla Mekke'de üç gün kalmak üzere anlaşma yaptı. Anlaşmayı yazarken: "Bu, Allah'ın Resulü Muhammed ile ... " yazınca, müşrikler: "Eğer Allah'ın Resulü olduğunu bilsek (kabul etsek) sana engelolmazdık. Ancak sen Abdullah'ın oğlu Muhammed'sin" dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ben Allah'ın Resulüyüm ve ben Abdullah'ın oğlu Muhammed'im'' buyurup, Hz. Ali'ye: ''Allah'ın Resulü ibaresini sir dedi. Hz. Ali: "Vallahi, seni(n adını) hiçbir zaman silmem" deyince, Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) anlaşma metnini aldı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yazmayı bilmemesine rağmen, Allah'ın Resulü yerine şöyle yazdı: "Bu, Abdullah'ın oğlu Muhammed'in kabul ettiği anlaşmadır: Mekke'ye ancak kılıcı kınında girecek. Mekke halkından ona tabi olmak isteyen kimse oradan çıkarılmayacak ve onun ashabından orada kalmak isteyen hiç kimseye engel olunmayacak." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'ye girip, çıkma zamanı (üç gün) geçince, Hz. Ali'ye geldiler ve: "Arkadaşına söyle yanımızdan çıksın. Süre doldu" dediler. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'den çıktı.

 

[Sahih]

 

Diğer tahric: Buhari (1844, 2699, 4251) ve Tirmizi O rivayet ettiler.

 

 

 

25315 (5)- Aynı manada bir hadis başka bir kanalla, Bera b. Azib'den nakledilmiştir. Ancak farklı olarak: "Mekke'ye silah girmeyecek ve Mekke halkından hiç kimse çıkmayacak" ibaresi vardır.

 

 

 

25316 (6)- Bera b. Azib der ki: Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hudeybiye günü müşriklerle üç maddede anlaştı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanından müşriklere gelen iade edilmeyecek, bize gelen ise müşriklere iade edilecekti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelecek yıl umre için Mekke'ye gelecek ve (sadece) üç gün orada kalabilecek, sadece kınında olan silalı veya okla Mekke'ye girebileceklerdi.

 

[Sahih]

 

 

3. Enes b. Malik

 

25317- Enes der ki: Aralarında Suheyl b. Amr'ın da bulunduğu Kureyşliler, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile anlaşma yaparken Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hz. Ali'ye: ''Yaz! Bismillahirrahmanirrahim" deyince, Suheyl: "Bismillalıirralımanirralıim'in ne olduğunu bilmiyoruz. Bizim bildiğimiz gibi, "Bismikellahumme, yaz" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Yaz! Allah'ın Resulü Muhammed'den'' deyince, Suheyl: "Eğer Allah'ın Resulü olduğunu bilseydik, sana tabi olurduk. Sadece adını ve babanın adını yaz" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Abdullah'ın oğlu Muhammed'den, şeklinde yaz'' buyurdu. Müşrikler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e şu şartı da koştular: Sizden bize katılam, size iade etmeyiz. Bizden size geleni ise iade edeceksiniz. Hz. Ali: "Ey Allah'ın Resulü! Bunu yazacak mısın?" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Evet. Bizden onlara gldeni Allah uzak etsln'' karşılığını verdi.

 

[Sahih]

 

Diğer tahric: Buhari (3/255), Müslim 3/411 (1784) ve Abdurrezzak 5/330 (9720) rivayet ettiler.

 

 

4. İbn Abbas

 

25318- İbn Abbas der ki: Harurller (Hariciler) çıktıkları zaman bir tarafa ayrıldılar. Ben onlara şöyle dedim: "Şüphesiz Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hudeybiye günü müşriklerle anlaşma yapmıştı. Hz. Ali'ye: ''Ey Ali yaz! bu, Allah'ın Resulü Muhammed'In yaptığı anlaşmadır'' buyurunca, müşrikler: ''Şayet senin Allah'ın elçisi olduğunu bilmiş olsaydık seninle savaşmazdık'' dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Ali sil, ey Allahım, biliyorsun ki, ben Senin elçinim. Ey Ali, onu sıl ve: ''Bu, Abdullah oğlu Muhammed'In yaptığı anlaşmadır'' yaz'' buyurdu. Allah'a yemin olsun ki Allah'ın elçisi, Ali'den daha hayırlıdır. O ki kendi vasfını silmiştir. Elbette onun bu vasfını silmesi onun Nebiliğini silmemiştir." Bu meseleyi (Hz. Ali'nin, Muaviye ile yaptığı anlaşmada halifelik sıfatını kullanmaması meselesini) hallettim mi?" deyince, Hamriler: "Evet" karşılığını verdiler.

 

[Sahih]

 

Diğer tahric: Hakim (2/150-152) ve Nesai, es-Sünenu'l-kübra'da (3187) rivayet ettiler.

 

 

SONRAKİ