musannef

Abdurrezzak

Meğazi

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

Zatu's-Selasil Gazvesi ve Hz. Ali ile Muaviye Olayı

 

9770- Zühri anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hicret ettikten ve Habeşistan'da olanlar geldikten sonra biri Şam tarafına, Kelb, Belkayn ve Gassan kabilelerine, diğeri Şam'ın doğru tarafında bulunan Arap müşriklere olmak üzere iki birlik gönderdi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) birliklerden birine Senu Fihr'den olan Ebu Ubeyde b. el-Cerrah'ı, diğerine de Amr b. elAs'ı komutan tayin etti. Hz. Ebu Bekr ve Ömer'i de Ebu Ubeyde'nin birliğiyle göndermişti. Birlikler yola çıkacağı zaman Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu Ubeyde ve Amr b. el-As'ı çağırarak: "Birbirinize asi olmayın" buyurdu. iki birlik de ayrılıp tekrar bir araya gelince, Ebu Ubeyde, Amr b. el-As'a gelip:

 

"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) birbirimize isyan etmememizi söylemişti. Ya sen bana itaat et, ya da ben sana itaat edeyim" dedi. Amr: "Sen bana itaat et" deyince, Ebu Ubeyde ona itaat etti ve Amr iki birliğin de komutanı oldu. Bu durum Ömer b. el-Hattab'ın çok ağırına gitti ve Ebu Ubeyde ile konuşarak: "Şair kadının oğluna mı itaat edip onu kendine, Ebu Bekr'e ve bize komutan yapıyorsun, bu nasıl bir görüştür?" deyince, Ebu Ubeyde, Ömer b. elHattab'a: "Kardeşim! Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) birbirimize asi olmamamızı emretmişti. Eğer ona itaat etmezsem, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) isyan etmiş olmaktan korktum" karşılığını verdi. Daha sonraları bu durum Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şikayet edilince, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

 

"Bundan sonra sizin -Muhacirlerin- başına sizden başkasını getirmem" buyurdu.

Bu gazveye Zatu's-Selasil gazvesi denilmiştir. Bu gazvede Araplardan birçok kişi esir alınmıştır. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) daha genç olan Usame b. Zeyd'i komutan tayin etti ve bu orduda Ömer b. el-Hattab ve Zübeyr b. el-Avvam'ı da görevlendirdi. Bu ordu yola çıkmadan Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat edince, Ebu Bekr es-Sıddik orduyu gönderdi. Ebu Bekr, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefatından sonra hilafete geçince Şam'a üç komutan gönderdi. Halid b. Said'i bir orduya, Amr b. el-As'ı bir orduya, Şurahbil b. Hasene'yi de üçüncü orduya komutan tayin etti. Halid b. elVelid'i de bir orduyla Irak taraflarına gönderdi. Sonra Ömer, Ebu Bekr'le konuşup çok ısrar edince, Ebu Bekr, Yezid b. Ebi Süfyan'ı Halid b. Said ve ordusuna komutan tayin etti.

 

Ömer'in böyle yapmasının sebebi şudur: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Halid b. Said, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefatından sonra Yemen' den gelince Ali b. Ebi Talib ile karşılaştı ve (hilafet konusunda) ona: "Ey Abdumenaf oğulları! Bu işin üstesinden gelemediniz mi!" demişti. Ebu Bekr bu sözün üzerinde durmamış, Ömer ise önemsemişti ve: "Bu iş (senin gibi) tilkilere mi bırakılacak!" karşılığını vermişti.

 

Ebu Bekr, Halid b. Said'i komutan tayin edince Ömer bu olayı hatırladı ve Ebu Bekr ile bu konuda konuştu. Ebu Bekr de Halid b. Said'in yerine Yezid b. Ebi Süfyan'ı görevlendirdi. Yezid, Halid b. Said'e Şam'da Zu'I-Merve denilen yerde yetişti ve komutayı ondan aldı. Ebu Bekr, Halid b. el-Velid'e de bir mektup yazarak ordusuyla Şam'a gitmesini emretti. Halid b. el-Velid de Şam'a gitti.

 

Ebu Bekr vefat edene kadar Şam'da dört vali görev yaptı. Ömer hilafete geçince Halid b. el-Velid'i görevden alıp yerine Ebu Ubeyde b. el-Cerrah'ı tayin etti. Sonra Ömer, Cabiye'ye gelince Şurahbil b. Hasene'yi görevden alıp, ordunun diğer üç komutanın ordusuna katılmalarını söyledi. Şurahbil b. Hasene: "Ey müminlerin emiri! Acizlik mi gösterdim, yoksa ihanet mi ettim?" diye sorunca, Ömer: "Ne acizlik gösterdin, ne de ihanet ettin" cevabını verdi. Şurahbıl: "Neden beni azlettin?" diye sorunca, Ömer: "Senden daha güçlüsü varken, seni komutan tayin etmek istemedim" cevabını verdi. Şurahbıl: "O zaman bunu halka izah et ey müminlerin emiri" deyince de Ömer: "Öyle yapacağım. Eğer azlini gerektirecek başka bir şeyolsaydı bu açıklamayı yapmazdım" karşılığını verdi. Sonra kalkıp insanlara Şurahbıl'in azil sebebini açıkladı.

 

Hz. Ömer sonra Amr b. el-As'a Mısır'a gitmesini emredince, Şam'da Ebu Ubeyde b. el-Cerrah ve Yezid b. Ebi Süfyan olmak üzere iki komutan kaldı. Ebu Ubeyde vefat edince yerine Halid'i ve amcası oğlu iyad b. Ganem'i geçirmişti. Ömer de bunu onayladı. Ömer'e: "Kendisinden istenen herşeyi verecek kadar cömert olan iyad b. Ganem'i nasıl onaylarsın? Halbuki sen, senden habersiz tayin ettiği için Halid'i azletmiştin" denilince, Ömer: "Bu, iyad'ın kendi malındaki tasarrufudur. Bununla birlikte ben, Ebu Ubeyde b. elCerrah'ın atadığı biriyle ilgili kararı değiştirmem" karşılığını verdi.

 

Sonra Yezid b. Ebi Süfyan vefat edince, yerine (kardeşi) Muaviye'yi atadı.

Ömer, Ebu Süfyan'a (oğlu) Yezid'in öldüğünü söyleyip: "Ey Ebu Süfyan! Yezid'in sevabını Allah'tan bekle" deyince, Ebu Süfyan: "Allah ona rahmet etsin. Yerine kimi tayin ettin?" diye sordu. Ömer: "Muaviye'yi" cevabını verince, Ebu Süfyan: "Akrabalık bağı seni bağladı" dedi. Sonra iyad b. Ganem vefat edince, onun yerine Umeyr b. Sa'd el-Ensarı'yi tayin etti.

 

Şam, Hz. Ömer öldürülene kadar Muaviye ve Umeyr'in sorumluluğundaydı. Hz. Osman hilafete geçince, Umeyr'i azletti ve Şam'ın sorumluluğu tamamen Muaviye'de kaldı. Muğire b. Şu'be'yi de KUfe valiliğinden azledip Sa'd b. Ebi Vakkas'ı tayin etti. Amr b. el-As'ı Mısır valiliğinden azledip yerine Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'ı tayin etti. Ebu Musa el-Eş'ari'yi azledip yerine Abdullah b. Amir b. Kureyz'i tayin etti. Sonra Sa'd b. Ebi Vakkas'ı KUfe valiliğinden azledip yerine Velid b. Ukbe'yi tayin etti. Sonra Velid'in kırbaçlanmayı gerektirecek bir suç işlediğini tesbit edince ona kırbaç cezası verip görevden azlederek yerine Said b. el-As'ı tayin etti.

 

Atanan bu valilerin uygulamalarından yana Müslümanların şikayetleri arttı ve fıtne kendini gösterdi. Said b. el-As hac yapıp geri dönerken Irak süvarileri onu karşılayıp Uzeyb'den geri döndürdüler. Mısır halkı da Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'i şehirden çıkardılar. Basra halkı Abdullah b. Amir b. Kureyz'i kabul edip bir şey yapmadılar. Bu olaylar fıtne başladığı zaman olmuştu. Osman öldürülüp insanlar Ali b. Ebi Talib'e biat edince Ali, Talha ve Zübeyr'i çağırdı. Onlara: "isterseniz bana biat ediniz, isterseniz ikinizden birine biat edeyim" dedi. ikisi de: "Sana biat ederiz" karşılığını verdiler. Sonrasında Mekke'ye kaçtılar. Mekke'de Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hanımı Hz. Aişe vardı. (Osman'ın katilleri konusunda) onunla konuştuklarında Hz. Aişe onlara yardım edeceğini söyledi. Kureyş'ten birçok kişi onlara itaat ettiler.

 

Sonra Osman'ın kanını taleb etmek için Basra'ya doğru yola çıktılar.

 

Abdurrahman b. Ebi Bekr de onlara katıldı. Abdurrahman b. Attab b. Useyd, Abdullah b. el-Haris b. Hişam, Abdullah b. ez-Zübeyr, Mervan b. el-Hakem ve Kureyşli birçok kişi de onlarla birlikte yola çıktı. Bu çıkanlar Basra'ya gittiler. Basra ahalisiyle konuşup Osman'ın haksız yere öldürüldüğünü, onun zamanında yaptıkları bazı aşırı davranışlardan dolayı da tövbe ettiklerini söylediler. Ardından Basra ahalisinin çoğu onlara katıldı. Temim oğullarının lideri olan Ahnef onlar katılmayıp aradan çekildi. Abdulkays ise kendisine uyanlarla birlikte gidip Ali b. Ebi Talib'e katıldı.

Hz. Aişe de Asker adındaki devesi üzerinde inek derisiyle kaplı hevdecinde bulunuyordu. Daha sonraları Hz. Aişe: "Benim orada bulunmamın insanlar arasındaki olası bir savaşı önleyeceğini düşünüyordum. Müslümanların savaşacağını düşünmüyordum. Savaşacaklarını bilseydim orada bulunmazdım. Ancak orada sözümü dinleyen, dönüp bana bakan olmadı" diyecekti.

 

Savaşın başladığı gün Kureyş'ten yetmiş kişi öldürüldü. Bunların hepsi de öldürülmemek için Hz. Aişe'nin devesinin dizginlerinden tutan kişilerdi. Sonra hevdeci alıp oradaki evlerden birine soktular. Mervan o zaman büyük bir yara aldı. O gün Talha b. Ubeydillah öldürüldü. Daha sonra siba' vadisinde Zübeyr öldürüldü. Hz. Aişe de Mervan ve Kureyş'ten geri kalanlarla birlikte Medine'ye döndüler. Hz. Aişe oradan Mekke'ye gitti. O zamanlar Mervan ile Esved b. Ebi'I-Bahteri, Medine'den sorumluydular ve oradaki müslümanlara baskı yapıyorlardı.

 

Daha sonraları Ali ve Muaviye arasındaki savaş başladı. Gönderdikleri birliklerden daha önce Medine'ye veya hac için Mekke'ye daha önce gelirse, hac mevsimi boyunca hac emirliği onda oluyordu. Sonra Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hanımı Ümmü Habıbe, Ümmü Seleme'yi çağırdı ve biri diğerine:

 

"Gel, Muaviye ve Ali'ye mektup yazıp, insanlara korku salan şu askeri birlikleri, ümmetin ikisinden biri konusunda anlaşana kadar göndermekten vaz geçmelerini söyleyelim" dedi. Ümmü Habibe: "Kardeşim Muaviye'ye ben yazarım" deyince, Ümmü Seleme: "Ben de Ali'ye yazarım" dedi ve her biri dediği kişiye bir mektup yazdılar. Kureyş'ten ve Ensar'dan oluşan bir heyetle de bu mektupları gönderdiler. Muaviye, Ümmü Habibe'nin dediğini kabul etti. Ali de Ümmü Seleme'nin dediğini kabul etmek istedi, ama Hasan b. Ali kabul etmesine engel oldu. Hz. Ali öldürülene kadar Ümmü Habibe ve Ümmü Seleme'nin gönderdiği bu heyetler, Mekke ile Medine arasında gidip geldi.

 

Sonra insanlar, Muaviye'nin hilafeti konusunda ittifak etti. Mervan ve ibnu'I-Bahteri bu fıtne esnasında Medine halkına aşırı baskı yapıyorlardı. Mısır, Ali b. Ebi Talib'in idaresindeydi. Ali, Mısır'a Kays b. Sa'd b. Ubade elEnsari'yi vali tayin etmişti. Sa'd b. Ubade, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile katıldığı Bedir ve başka savaşlarda Ensar'ın sancağını taşımıştı. Kays da müslümanlar arasında ileri görüşlü birisiydi, ancak fıtne olaylarının önüne geçmede herhangi bir varlık gösteremedi. Muaviye ve Amr b. el-As onu Mısır'dan çıkarmak ve Mısır'a hakim olmak istediler, ancak o dehasıyla ve oyunlarla onların bunu yapmalarına imkan vermedi. Muaviye ve Amr, Mısır'ı alamadılar ve sonunda Muaviye, Ali taraftarı olan Kays b. Sa'd'a oyun yaparak Mısır'ı ele geçirdi.

Muaviye, Kureyş'ten ileri görüşlü olan bazı adamlara şöyle derdi: "Kays b. Sa'd'a oynadığım oyun kadar güzelini hiç kimse için oynamadım. Ali, Irak'tayken Kays b. Sa'd benim tarafıma geçmeyi kabul etmeyince, Şam halkına şöyle dedim: "Sakın Kays'a sövmeyin ona saldırmaya kalkışmayın. Zira o bizim taraftarımızdadır. Bizlere mektuplar ve nasihatler göndermektedir. Harbata kasabasının ahalisine nasıl iyi davrandığını, onlara devlet gelirinden hediyeler ve erzaklar verdiğini, yardım için yanına gidenleri boş çevirdiğini görmüyor musunuz? Onun nasihatlarımı yabana atmayınız."

 

Muaviye der ki: "Irak'taki taraftarlarıma bu yönde mektuplar yazmaya başladığımda Ali'nin Irak'taki casusları bunu duydular. Abdullah b. Cafer'in kendisine bildirmesiyle Ali bunu öğrendi. Muhammed b. Ebi Bekr es-Sıddik, Kays b. Sa'd'ı suçlayıp, kendisine Harbata ahalisiyle savaşması için mektup yazdı. Harbata ahalisi o zaman onbin kişiydi. Kays onlarla savaşmayı kabul etmedi ve Ali'ye şöyle bir mektup yazdı: "Onlar Mısırlıların ileri gelenleridir. Benim onlara güvence ve hediyelerle erzak vermeme razı oldular. Biliyorsun ki, onların gönlü Muaviye'den yanadır. Benim ve senin için basit olan bir şeyden dolayı onlara tuzak kuramam. Onlara savaş açacak olursam Arapların aslanı kesilirler. içlerinde Büsr b. Ertaa, Mesleme b. Mahled ve Muaviye b. Had7c el-Havlani gibi yiğitler var. Beni bırak, ben onları nasıl idare edeceğimi gayet iyi biliyorum."

Hz. Ali onlarla savaşmakta ısrar etmesine rağmen Kays savaşı kabul etmeyip Ali'ye: "Beni valilikten azledip yerime başkasını gönder" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ali, Eşter'i Mısır'a vali olarak gönderdi. Eşter, Kalzem denen yere gelince içtiği baldan dolayı öldü. Eşter'in ölümü Muaviye ve Amr tarafından duyulunca Amr b. el-As: "Allah'ın baldan da ordusu var" dedi. Ali, Eşter'in vefat ettiğini öğrenince yerine Mısır valisi olarak Muhammed b. Ebi Bekr'i gönderdi. Kays b. Sa'd'a Muhammed b. Ebi Bekr'in vali olarak geldiği söylenince Kays onu karşıladı. Onunla başbaşa kalarak şöyle dedi: "Savaş konusunda bilgisi olmayan birinin yanından geliyorsun. Beni azletmeniz size nasihat etmeme engel değildir. Ben sizin karşılaşacağınız şeyleri tahmin ediyorum. Ben, Muaviye, Amr b. el-As ve Harbata ahalisine nasıl hile yaptığımı anlatayım, sen de bu hileyi onlara uygula. Onlara uygulayacağın başka hileler tehlikeli olur."

Kays böyle dedikten sonra onlara yaptığı hileleri anlattı, ama Muhammed b. Ebi Bekr onu kandırıp Kays'ın dediklerinin tersini yaptı. Muhammed b. Ebi Bekr, Mısır'a gelince, Kays Medine'ye doğru yola çıktı. Bunun üzerine Mervan ve Esved b. Ebi'l-Bahteri onu tehdid ettiler. Kays yakalanıp öldürülmekten korkunca bineğine binip Ali'nin yanına gitti. Muaviye de Mervan ile Esved b. Ebi'I-Bahteri'ye kızarak onlara: "Ali'ye Kays b. Sa'd'ı göndererek yardım ettiniz. Onun ileri görüşlülüğünü ve hilelerini Ali'nin hizmetine sundunuz. Vallahi, Ali'ye sekiz bin kişilik savaşçıyı yardım kuvveti yollasayd ın ız, Kays b. Sa'd'ın Ali'ye gitmek için yola çıkmasına izin vermeniz kadar kızmazdım" şeklinde bir mektup yazdı.

 

Kays b. Sa'd, Ali'nin yanına geldikten sonra, Muhammed b. Ebi Bekr'in öldürüldüğünü öğrendiklerinde Ali, Kays'ın onları kurnazlığıyla nasıl idare ettiğini ve kendisine Kays'ı azletmelerini söyleyenlerin haksız olduğunu anladı. Ali, bütün işlerde Kays'ın dediği gibi hareket etmeye başlayıp onu Irak, Azerbeycan halkından olan askerlerle ölümüne kadar Ali'yle beraber savaşacaklarına söz veren elli kişinin öncüsü yaptı. Kırk bin kişi, Ali'ye ölünceye kadar destek olmak üzere biat etti. Kays b. Sa'd, Ali öldürülünceye kadar bu görevi yerine getirdi.

 

Hz. Ali öldürülünce Irak halkı Hasan b. Ali'yi halifeliğe getirdiler. Hasan savaşmayı istemiyordu, ama Muaviye'den alabildiğini almak, sonra diğerleriyle beraber (Muaviye'ye) biat etmek istiyordu. Hasan, Kays b. Sa'd'ın bunu kabul etmeyeceğini anlayınca onu azledip yerine Ubeydullah b. el-Abbas'ı getirdi. Ubeydullah, Hasan'ın maksadını anlayınca Muaviye'ye mektup yazıp ondan eman diledi ve elde ettiği malların kendisinde kalmasını şart koştu. Muaviye de bu şartı kabul edip kendisine İbn Amir'i kalabalık bir atlı birliğiyle gönderdi. Ubeydullah gece yola çıkıp, komutanı olduğu ve aralarında Kays b. Sa'd'ın da bulunduğu orduyu komutansız bırakarak o atlılara katıldı. Elli kişilik gönüllü birlik Kays b. Sa'd'ı komutan tayin edip, Muaviye ve Amr b. el-As'a karşı Hz. Ali'nin taraftarlarının mallarına ve canlarına dokunulmamasını sağlayıncaya kadar savaşmak üzere anlaştılar.

 

Muaviye, Ubeydullah b. el-Abbas ve Hasan işini hallettikten sonra insanların en kurnazı ve yanında kırk bin kişilik ordu bulunan Kays b. Sa'd'a yöneldi. Muaviye, Amr ve Şam halkı kırk gün boyunca onları kuşatma altında tuttu. Kays'a haber göndererek Allah'ı hatırlatıyor ve: "Kimin emriyle benimle savaşıyorsun? Emriyle savaştığın kişi bana biat etti" diyordu. Ancak Kays bunu kabul etmeye yanaşmıyordu. Sonunda Muaviye, Kays'a altına mühür vurduğu bir kağıt gönderip: "Bu kağıda dilediğin şeyi yaz, buna yazdığın herşey senindir" dedi. Amr: "Kays'a bunu verme, onunla savaş" diyerek engel olmak istedi, ancak Amr'dan daha iyi biri olan Muaviye: "Ey Ebu Abdillah! Yavaş ol! Şam halkından birçok kişi ölmedikçe onlara galip gelemeyiz" karşılığını verdi. Kays b. Sa'd, kendisi ve Ali taraftarları için, elde ettikleri mallara dokunulmaması ve öldürdükleri kişiler için hesaba çekilmemelerini şart koştu. Kays, Muaviye'den mal istemedi. Bunun üzerine Muaviye Kays'ın şartlarını kabul etti. Kays ve beraberindekiler de Muaviye'ye katıldılar.

 

Fitne çıktığı zaman Araplar arasında, Arapların dehası ve kurnazları sayılan beş kişi vardı. Bunlar da Kureyş'ten Muaviye ve Amr, Ensar'dan Kays b. Sa'd, Muhacirlerden Abdullah b. Budeyl b. Verka' el-Huzai, Sakif'ten de Muğire b. Şu'be idi. Ali ile beraber bunlardan iki kişi, Kays b. Sa'd ve Abdullah b. Budeyl vardı. Muğire, Taif topraklarında uzlete çekilmişti. iki hakem tayin edilip Ezruh'ta bir araya geldiklerinde Muğire b. Şu'be onların hakemliğini kabul etti ve her ikisini de Abdullah b. Ömer ile Abdullah b. ez-Zübeyr'e gönderdi. Kureyş'ten birçok kişi onların hakemliğini kabul etti. Muaviye de Şam ahalisi adına onların hakemliğini kabul etti. iki hakem olan Ebu Musa el-Eş'ari ve Amr b. el-As da çıkacak karara uyacaklarını dile getirdiler. Hz. Ali ile Irak ahalisi ise bu hakemliği kabul etmediler.

 

Muğıre b. Şu'be, Kureyş'ten ileri görüşlü bazılarıyla görüşüp: "Sizce, bu iki hakemin ittifak edip etmeyeceğini bilen var mı?" diye sordu. Onlar: "Bizce kimse bilemez" cevabını verince, Muğıre: "Vallahi, onlarla başbaşa kalırsam, bunların ittifak edip etmeyeceğini bileceğimi zannediyorum" dedi. Sonra Amr b. el-As'ın yanına girip onunla konuşmaya başlayarak şöyle dedi:

 

"Ey Ebu Abdillah! Sana soracağıma cevap ver. iki tarafa da katılmayıp kenarda duran bizler hakkında ne dersin? Biz, sizin savaşmanıza sebep olan konuda şüpheye düşüp, ağırdan alarak ümmetin bir kişi üzerinde icma etmesini ve böylece ümmetin kabul ettiği tarafa girmeyi bekledik." Amr ona:

 

"Sizi iyilerin arkasında ve kötülerin önünde görüyorum" karşılığını verdi. Bunun üzerine Muğire, Amr'a başka bir şey sormadan oradan ayrıldı. Ebu Musa el-Eş'arı'nin yanına girdi. Onunla yalnız kalıp, Amr'a söylediğini ona da söyledi ve aynı soruyu ona da sordu. Ebu Musa: "Sizi insanlar içinde en sağlam ve haklı görüşe sahip olarak görüyorum" cevabını verdi. Muğıre, Ebu Musa'ya başka bir şey sormadan oradan kalkıp arkadaşlarının yanına geldi ve onlara: "Yemin ederim ki bu iki adam kesinlikle bir görüş etrafında toplanamazlar! Her biri diğerini kendi görüşüne çağırır" dedi.

 

iki hakem bir araya gelip tek başlarına kalarak konuşmaya başlayınca, Amr: "Yapmamız gereken ilk şey vefa gösterenlere vefa göstermek, ihanet edenlere de ihanet etmektir" dedi. Ebu Musa: "O nedir?" diye sorunca da, Amr: "Muaviye ve Şam halkının, sözleştiğimiz şeyi yerine getirdiklerini bilmiyor musun?" cevabını verdi ve: "Bunu yaz" dedi. Ebu Musa bunu yazınca, Amr: "Benim ve senin, bu ümmetin başına geçecek kişiyi belirlememiz gerekir. Ey Ebu Musa! Sen kimin olması gerektiğini söyle. Senin bana biat etmen şartıyla ben sana biat ederim" dedi. Ebu Musa: "Abdullah b. Ömer b. el-Hattab'ı teklif ediyorum" karşılığını verdi.

 

Abdullah b. Ömer, iki taraftan da olmayan biriydi. Amr: "Ben de Muaviye b. Ebi Süfyan'ı teklif ediyorum" dedi. Ancak henüz oradan ayrılmadan ihtilafa düşüp birbirlerine sövmeye başladılar. Sonra müslümanların yanına çıktılar. Ebu Musa şöyle dedi: "Ey insanlar! Amr b. el-As' ın, Yüce Allah'ın, "Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiğimiz ayetlerden sıyrılarak azgınlıklardan olan kişinin olayını anlat. Dileseydik, onu ayetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler"[A'raf, 175, 176] ayetinde buyurduğu gibi olduğunu gördüm."

 

Amr b. el-As da: "Ey insanlar! Ebu Musa'nın, Yüce Allah'ın, "Kendilerine Tevrat öğretildiği halde, onun gereğini yapmayanların durumu, sırtına kitap yüklenmiş merkebin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan kimselerin durumu ne kötüdür! Allah zalimleri doğru yola eriştirmez"[Cuma, 5] ayetinde buyurduğu gibi olduğunu gördüm" dedi. Sonra ikisi de birbiri için misal verdikleri ayetleri yazarak şehirlere gönderdiler.

ikrime b. Halid'in bildirdiğine göre İbn Ömer şöyle dedi: "Muaviye o akşam kalkıp Allah'a layık olduğu şekilde sena ettikten sonra şöyle dedi: "Bu durumdan sonra hilafet meselesinde her hangi bir şey söyleyecek olan varsa bize başını uzatsın da görelim. Vallahi, bu konuda söz söyleyecek olan kişi bilsin ki bunda ben kendisinden ve babasından daha çok hak sahibiyim."

 

ikrime der ki: "Muaviye bu sözüyle Abdullah b. Ömer'i kastediyordu." Abdullah b. Ömer şöyle devam etti: "Ben de kalkıp: "Öyle adamlar vardır ki seninle ve senin babanla islam için savaştılar" demek istedim, ancak yanlış anlaşılmaktan, bu sözlerin müslüman cemaatin arasını tekrar ayıracağından ve bundan dolayı tekrar kanların döküleceğinden korktuğum için susuverdim. Diğer taraftan Yüce Allah'ın bizlere yaptığı cennet vaadlerini düşünerek böyle davranmayı daha yerinde buldum.

 

Oradan çekilip evime gittikten sonra Habib b. Mesleme bana gelerek: "Bu adam bu şekilde konuşup duruyorken seni konuşmaktan alıkoyan ne?" diye sordu. Ona: "Gerçekten konuşmak istedim, ancak yanlış anlaşılmaktan, bu sözlerin müslüman cemaatin arasını tekrar ayıracağından ve bundan dolayı tekrar kanların döküleceğinden korktuğum için susuverdim. Diğer taraftan Yüce Allah'ın bizlere yaptığı cennet vaadlerini düşünerek böyle davranmayı daha uygun buldum" karşılığını verdiğimde, Habib: "Annem babam sana feda olsun. Sen, Yüce Allah tarafından korunmuş oldun. Senin için en doğru ve uygun olanı yaptın" dedi. 

 

Tahric: Amr b. el-As hadisinden Buhari' de (3462) şahidi vardır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Haccac b. İIat Olayı