Sahih

İbn Hibban

 

SİYER

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

Bab: Barış ve Ateşkes

 

Siyasi Liderin Savaş İçin Müslümanlarda Zaaf Olduğunu Gördüğünde Düşmanlarla Barış Yapmasının Mubahlığı

 

4869- Bera anlatıyor: Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Kabe'nin yanında durunca Mekke halkı onunla Mekke'ye girerek üç gün orada kalmak, oraya sadece silah dağarcığı yani bir kılıç ve kınıyla girmek, beraberinde Mekke'ye girenlerden kimseyi oradan çıkarmamak, yanındakilerden Mekke'de kalmak isteyen hiç kimseye engel olmamak şartı ile bir anlaşma yaptılar. Ali'ye: ''Aramızdaki şartı yaz! Rahman ve Rahım olan Allah'ın adı ile ‘‘Bu, Resulullah Muhammed'in imza ettiği sulhnamedir!’‘ buyurdu.

 

Müşrikler: "Biz senin Resulullah olduğunu bilsek sana biat ederdik. Ancak sen: ‘‘Muhammed b. Abdillah’‘ yaz!" dediler. O da Ali'ye bunu silmesini emredince Ali: "Hayır, vallahi! Ben onu silemem!" dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu sil ve Muhammed b. Abdillah yaz!" buyurdu. Ali yine: "Ben onu silmem" deyince "Bana onun yerini göster de sileyim!" dedi. o da yerini gösterdi. O cümleyi sildi de "Muhammed b. Abdillah" diye yazdı. Artık orada üç gün kaldı. Üçüncü gün olunca Ali'ye: "Bu seninkinin şartının son günüdür: Ona emret de çıksını" dediler. O da kendilerine bunu haber verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Olur (çıkarız)" buyurdu.

 

[Tahric:]  Elbani: Sahih (sahih Ebu Davud 1608; Şuayb: İsnadı Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir. Ahmed 4/289, 4/291; Buhari 2698; Müslim 1783/92; Ebu Davud 1832; Bak hadis no: 4873.

 

 

Ebu Hatim der ki: "Beraberinde Mekke'ye girenlerden kimseyi oradan çıkarmamak" şeklindeki şartları, kalmak isteyenleri zorla çıkartmamak anlamındadır. Zira Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte ashabından Mekke'ye girenlerin oradan bir daha çıkmamaları düşünülemez.

 

 

 

Mustafa (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Mekke Halkı Arasında Yapılan Barış Anlaşmasındaki ikinci Şart

 

4870- Enes b. Malik bildiriyor: Hudeybiye günü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kureyşlilerle anlaşma yapınca Hz. Ali'ye: "Yaz: Bismillahir-rahmanir-rahim" diyerek anlaşmanın metnine başlamak istedi; ancak Suheyl b. Amr: "Rahman ile Rahim'in ne olduğunu bilmiyoruz. ‘‘Allahım! Senin adınla’‘ diye yaz" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hz. Ali'ye: "Allah'ın Resulü Muhammed'in anlaşma yaptığı metindir, diye yaz" buyurdu. Ancak Suheyl: "Senin Allah'ın Resulü olduğunu bilseydik, seni tasdik eder ve yalanlamazdık, sana tabi olurduk. Onun için bunun yerine adını ve babanın adını yaz" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Abdullah'ın oğlu Muhammed, yaz" buyurdu. Anlaşmada şunlar yazılıydı: "Sizden bize gelenleri size iade edeceğiz. Bizden size gelenleri ise size bırakacağız." Sahabe: "Ey Allah'ın Resulü! Bunu onlara verecek miyiz?" diye sorunca: "Bizden onlara gideni, Allah bizden uzak kılsın. Onlardan bize gelip iade edeceğimiz kişilere Allah bir çıkış yolu gösterecektir" buyurdu.

 

[Tahric:]  Elbani: Sahih (Sahih Ebu Davud 1608; Şuayb: İsnadı Müslim'in şartlarına göre sahihtir. Ahmed 3/268; Müslim 1784.

 

 

 

Müslümanlarla Ehl-i Harb Arasında Yapılan Antlaşmanın Haber Verme ya da Süresinin Dolması Dışında ihlal Edilmemesi Hakkında

 

4871- Süleym b. Amir der ki: Muaviye ve Rumlar arasında bir anlaşma vardı. Muaviye onların yurduna doğru gitmeyi ve anlaşma müddeti biter bitmez onlara saldırmayı istedi. Adamın biri katırının üstünde: "Allahu Ekber! Allahu Ekber! Sözde durup hıyanet etmemek lazım" dedi. Bu kişi Amr b. Abese idi. Muaviye, neden öyle dediğini sorunca, Amr şöyle karşılık verdi: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Eğer sizinle başka biri arasında bir anlaşma varsa, anlaşma süresi bitmedikçe veya karşılıklı olarak anlaşmayı feshetmedikçe anlaşmayı ihlal etmeyin" buyurduğunu işittim.

 

[Tahric:]  Elbani: Sahih (Sahih Ebu Davud 2464); Şuayb: İsnadı sahihtir. Ahmed 4/111, 4/113, 4/385, 4/386; Ebu Davud 2759; Tirmizi 1580.

 

 

 

Siyasi Liderin Müslümanlarda Zayıflık Olduğunu Gördüğünde Allah'ın

Düşmanlarıyla Aralarında Ateşkes Yapmasının Müstehaplığı

 

4872- Zührı der ki: Urve b. ez-Zübeyr'in bildirdiğine Misver b. Mahreme ve Mervan b. el-Hakem şöyle dediler -ki ikisinin de anlattığı birbirini doğrulamaktadır-: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hudeybiye zamanında ashabından bin küsur kişilik bir toplulukla yola çıktı. Zu'I-Huleyfe'ye vardıklarında kurbanlıklara gerdanlıklar takıldı ve çizilerek işaretlendi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) umre için de ihrama girdi. Önden Huzaa kabilesinden birisini gözcü olarak gönderdi ve kendi de yola çıktı. Usfan'a yakın bir yerde bulunan Gadıru'l-Eştat denilen yere vardığında gözcü geldi ve: "Ka'b b. Luey ve Amir b. Luey, Ehabiş denilen savaşçı bir topluluğu sana karşı savaşmak ve Kabe'den menedip uzaklaştırmak için toplamış" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ashabına: "Bana bu konuda görüşünüzü söyleyin. Kureyşlilere yardıma gelen toplulukların geride kalan çoluk çocuğuna baskın yapalım mı? Şayet kaçıp kurtulurlarsa Allah bizleri kafir bir topluluktan kurtarmış olur. Kalırlarsa da yardıma giden adamlarının mallarını elinden almış, güçsüz bırakmış oluruz. Yoksa Kabe'ye yönelip karşımıza çıkanlarla mı savaşalım?" diye sordu. Ebu Bekr: "Allah ve Resulü daha iyi bilir, ama ey Allah'ın Resulü, biz birileriyle savaşmak için değil, Kabe'yi ziyaret etme niyetiyle yola koyulduk. Onun için Kabe'ye doğru gidelim. Eğer bizi Kabe'den alıkoyacak biri çıkarsa onunla savaşırız" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O zaman yola koyulun" buyurdu.

 

Zühri der ki: Ebu Hureyre: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kadar ashabıyla istişare eden birini görmedim" derdi.

 

Bu şekilde tekrar yola koyuldular. Yolun bir yerine ulaştıklarında Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Halid b. el-Velid, Kureyşli bir grup atlıyla gözcü olarak Gamim mevkiinde bulunuyor. Yolun sağ tarafını tutun!" buyurdu. Vallahi, Halid ancak Müslüman ordusunun kaldırdığı tozu görünce bunun farkına varabildi ve hemen Kureyş'i uyarmak için atını sürdü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de yoluna devam etti. Kendisinden Kureyş'in üzerine inilen tepeye vardığında devesi çöktü. insanlar deveye: "Yürü! Yürü!" diye çıkıştılar, ama deve çökmekte ısrar etti. Bunun üzerine: "Kasva çöküp kaldı!" demeye başladılar. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise: "Kasva çöküp kalmadı! O öylesine çöküp kalamaz! Huyu da değil, ancak (zamanında) fili durduran onu da böyle durdurmuştur" buyurdu. Sonra şöyle buyurdu: "Canım elinde olana yemin olsun ki Kureyş, Allah'ın kutsal saydığı şeyleri yüceltmek amacıyla benden ne isterse onlara vereceğim!" Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devesine bağırıp sürünce deve harekete geçti. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hudeybiye'nin bir ucundaki Semed'e gidip orada konakladı. Semed kuyusunun suyu azdı. insanlar kuyunun suyunu azar azar çekince kuyu da hiç su kalmadı. Susuzluktan dolayı Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şikayette bulunduklarında, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ok torbasından bir tane ok çekti ve Müslümanların onu kuyuya atmalarını emretti.

 

Vallahi kuyunun yanından ayrılana kadar içinden susuzluklarını fazlasıyla giderecek bir şekilde su fışkırmaya başladı.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı bu durumdayken Budeyl b. Verka el-Huzal, kabilesi Huzaa'dan bir grup insanla yanlarına geldi. Bunlar, Tihame kabileleri arasında öteden beri Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dostları ve sırdaşıydılar. Budeyl: "Ka'b b. Luey ile Amir b. Luey'i, Hudeybiye'nin en bol sulu yerlerinde, sütlü ve yavrulu develeriyle birlikte konaklamış bir şekilde bıraktım Seninle savaşıp, Kabe'den alıkoymak istiyorlar" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Biz kimseyle savaşmaya gelmedik. Yalnızca umre yapma niyetiyle geldik. Savaş Kureyş'i zayıflatıp zarara uğratmıştır. Yine de isterlerse aramızda (barış için) belli bir zaman tayin eder, onlar da insanlarla aramdan çekilirler. Eğer insanlara karşı galip gelirsem, Kureyşliler de diğerleri gibi bu yola girebilirler. Yok, eğer galip gelemezsem Kureyşliler de bu şekilde ranat ederler. Ancak buna karşı gelirlerse canım elinde olana yemin olsun ki başım bedenimden ayrılana kadar onlarla savaşırım. Allah da (fetih) vaadini yerine getirecektir!" Bunun üzerine Budeyl: "Bu dediklerini Kureyşlilere iletirim" dedi ve Kureyşlilerin yanına vardı. Onlara: "O adamın yanından geliyoruz. Bir teklif getirdi, eğer isterseniz size bu teklifi sunabiliriz" deyince içlerinden düşüncesiz olanlar: "Onun hakkında bir şey söylemene ihtiyacımız yok" dediler. içlerinden akıllı olanlar ise: "Ondan işittiğini bize söyle" karşılığını verdiler.

 

Budeyl: "Şöyle şöyle dediğini işittim" dedi ve Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurduğunu onlara aktardı.

 

Bunun üzerine Urve b. Mes'ud es-Sekafl kalkıp: "Ey kavim! Sizler benim babam konumunda değil misiniz?" diye sordu. "Evetı" dediler. "Ben sizin oğlunuz gibi değil miyim?" diye sorunca yine: "Evet!" karşılığını verdiler. "Beni herhangi bir şeyle itham edebilir misiniz?" diye sorunca: "Hayırı" karşılığını verdiler. Sonra: "Ukaz halkını yardıma çağırdığımı, ancak bu çağrıma icabet etmediklerinde çoluk çocuğumla ve bana tabi olanlarla birlikte sizin yardımınıza geldiğimi de biliyorsunuz değil mi?" diye sorduğunda: "Evet! Biliyoruz'' karşılığını verdiler. Bunun üzerine: "Bu adam size doğru olan bir teklif sundu. Bu teklifi kabul edin ve konuşmak için yanına gitmeme izin verin" dedi. Onlar da: "Tamamı Yanına git!" karşılığını verdiler. Urve, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gitti ve onunla konuşmaya başladı. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Budeyl'e söylediklerine benzer şeyler söyledi. O zaman Urve: "Ey Muhammed! Şayet kavminin kökünü kazıyacak olsan, bugüne kadar senden önce Araplardan kavminin kökünü kazıyan kimse olacak mı? Şayet bunun tersi olursa vallahi seni yalnız bırakıp yanından kaçmaya hazır karakterde insanlar ve kalabalıklar görüyorum!" dedi.

 

Bunu duyan Ebu Bekr es-Sıddik ona: "Sen git de Lat'ın bızırını em! Biz mi onu yalnız bırakıp kaçacağız!" diye çıkıştı. Urve: "Bu kim?" diye sorunca: "Ebu Bekr" dediler. Bunun üzerine Urve: "Canım elinde olana yemin olsun ki bizde henüz karşılığını veremediğimiz bir iyiliğin olmasaydı bil ki ben de aynı tarzda sana bir cevap verirdim!" karşılığını verdi. Urve tekrar Hz. Peygamber'le (Sallallahu aleyhi ve Sellem) konuşmaya başladı ve konuşurken iki de bir (Arapların geleneği üzere) Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sakalını tutuyordu. MuğTre b. Şu'be, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) başının ucunda duruyordu. Elinde kılıcı, başında da miğferi vardı. Urve elini Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sakalına her uzatışında MuğTre kılıcının ucuyla Urve'nin eline vuruyor ve: "Elini Resulullah'ın sakalından çek!'" diyordu. Urve başını kaldırıp: "Kim bu?" diye sordu. "Muğire b. Şu'be" dediler. Bunun üzerine Urve ona: "Ey hain! Ben hala senin ihanetinin bedelini ödemiyor muyum?" diye çıkıştı.

 

Muğıre, Cahiliye'de bir grupla yoldaşlık etmiş, sonra da onları öldürüp mallallarını almıştı. Sonra gelip Müslüman olduğunda Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Müslümanlığını kabul ediyorum, ama aldığın mal konusunda herhangi bir sorumluluk kabul edemem!" buyurmuştu.

 

Urve bir yandan da Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabını gözüyle süzüyordu. Urve (daha sonra arkadaşlarına) dedi ki: "Vallahi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tükürecek olsa bu tükürüğü mutlaka bir sahabisinin avucuna düşüyordu. O da bunu yüzüne ve bedenine sürüyordu. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir şeyemrettiği zaman herkes bunu yerine getirmek için hemen harekete geçiyordu. Abdest almak istediğinde suyunu dökmek için aralarında mücadele ediyorlardı. Kendisi konuştuğunda susuyorlar ve saygıdan dolayı ona keskin bakışlarla bakmıyorlardı."

 

Sonra Urve arkadaşlarının yanına geldi ve onlara dedi ki: "Ey topluluk! vallahi ben krallara, Kayser'e, Kisra'ya ve Necaşi'ye elçi olarak gittim. Ancak Muhammed'e ashabının gösterdiği saygıyı bunların arkadaşları tarafından gösterildiğini görmedim! Vallahi tükürecek olsa bu tükürüğü mutlaka bir sahabisinin avucuna düşüyordu. O da bunu yüzüne ve bedenine sürüyordu.

 

Resulullah bir şeyemrettiği zaman herkes bunu yerine getirmek için hemen harekete geçiyordu. Abdest almak istediğinde suyunu dökmek için aralarında mücadele ediyorlardı. Kendisi konuştuğunda susuyarlar ve saygıdan dolayı ona keskin bakışlarla bakmıyorlardı. O size doğru bir teklif sundu, bunu kabul edinı" Bunun üzerine Kinane'den bir adam: "Bana izin verin, bir de ben gideyim" diye teklif edince, ona da: "Git!" dediler.

 

Bu kişi de Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile ashabının yanına gitti. Onu gördüklerinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu, kurbanlara saygı duyan bir kabileden filan kişidir. Siz de kurbanlıklarınızı ona doğru salın" buyurdu. Kurbanlıklar ona doğru salındı ve insanlar telbiye getirerek onu karşıladılar. Adam bunu görünce: "Sübhanallah! Bunların Kabe'den menedilmeleri doğru değildir" dedi. Arkadaşlarının yanına geri dönünce de: "Onların kurbanlıklarına gerdanlıklar takıldığını ve işaretlendiğini gördüm. Bunun için Kabe'den men edilmelerini uygun görmüyorum" dedi. içlerinden Mikraz b. Hasf denilen biri kalktı ve: "izin verin bir de ben onun yanına gideyim" dedi. Ona da: "Git!" karşılığını verdiler. Bu da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile ashabının yanına gitti. Müslümanlar onu gördüklerinde Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu kişi Mikraz'dır ve günahkar biridir!" buyurdu.

 

Mikraz, Hz. Peygamber'le (Sallallahu aleyhi ve Sellem) konuşmaya başladı. Onunla konuştuğu sırada da Suheyl b. Amr geldi. Suheyl b. Amr geldiği zaman Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "işiniz biraz daha kolaylaştı" buyurdu. Suheyl b. Amr gelip: "Hadi aramızda bir anlaşma metni yazalım" dedi. Anlaşmayı yazmak üzere de bir katip çağırdılar. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) katibe: "Yaz:

 

Bismillahirrahmanirrahim" diyerek anlaşmanın metnine başlamak istedi, ancak Suheyl: "Rahman'ın ne olduğunu bilmiyorum. Onun için daha önceleri yazdığın gibi ‘‘Allahımı Senin adınla’‘ diye yaz" dedi. Müslümanlar:

 

"Bismillahirrahmanirrahım'den başkasını yazmayız!" diye itiraz ettiler ama Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) katibe: "Bismikellahumme, diye yaz" buyurdu. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sonra: "işte bu metin Resulullah olan Muhammed'in kararlarını içerir" diye yazmasını buyurdu. Ancak Suheyl:

 

"Vallahi senin Allah'ın Resülü olduğunu bilseydik seni Kabe'den menetmez ve seninle savaşmazdık. Onun için bunun yerine ‘‘Muhammed b. Abdillah’‘ yaz" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Beni yalanlasanız da ben Allah'ın Resulüyüm! Peki, bu metin Muhammed b. Abdillah'ın kararlarını içerir, yaz" buyurdu.

 

Ravilerden Zührı der ki: "Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu şekilde davranması, daha önce ‘‘Canım elinde olana yemin olsun ki Kureyş, Allah'ın kutsal saydığı şeyleri yüceltmek amacıyla benden ne isterse onlara vereceğim!’‘ buyurduğu içindir."

 

Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) anlaşma metnini yazdırırken devamla: "Bizi Kabe'den menetmeyecek ve onu tavaf etmemize izin vereceksiniz!" buyurunca, Suheyl: "Vallahi Arapların, bizim zorla bunu kabul ettiğimizi konuşmalarını istemeyiz, onun için gelecek sene bunu yapın" dedi ve ekledi:

 

"Bizden birisi sana gelirse, senin dinine geçmiş olsa dahi onu bize iade edeceksin." Müslümanlar ise: "Sübhanallah! Sana Müslüman olarak gelirse nasıl müşriklere geri iade edilebilir!" diyerek böylesi bir maddenin yazılmasına itiraz ettiler.

 

Onlar bunu konuşurlarken (Müslüman olduğu için zincire vurulan) Ebu Cendel b. Suheyl b. Amr zincirleriyle Mekke'nin aşağısından çıkıp geldi ve kendini Müslümanların arasına bıraktı. Bunu gören Suheyl: "Ey Muhammed! işte bize iade edeceğin ilk kişi de bu olacak!" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Henüz anlaşmayı bitirmedik" buyurunca, Suheyl: "Vallahi o zaman seninle asla hiçbir şeyde anlaşmam!" Karşılığını verdi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sadece Ebu Cendel'i almama izin ver!" buyurunca, Suheyl: "izin vermem!" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ona izin ver!" buyurdu, ama Suheyl yine: "Bunu yapamam!" karşılığını verdi. Ebu Cendel de: "Ey Müslümanlar! Müslüman olarak size geldiğim halde müşriklere geri mi iade edileceğim! Allah yolunda maruz kaldığım eziyetleri görmüyor musunuz!" diye seslendi. Gerçekten de Ebu Cendel Müslüman olduğu için Allah'ın yolunda ağır eziyetlere maruz kalmıştı.

 

Ömer b. el-Hattab der ki: "Vallahi Müslüman olduğumdan bugüne kadar hiçbir zaman şüpheye düşmedim Bu durum karşısında Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldim ve: "Sen Allah'ın Peygamberi değil misin!" dedim. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet! Peygamberiyim" karşılığını verdi. "Biz hak yolda, düşmanlarımız ise batıl yolda değiller mi!" dedim. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Evet!" Öyle!" karşılığını verdi. "O zaman dinimizde neden taviz veriyoruz!" dediğimde, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben, Allah'ın Resulüyüm ve ona karşı gelemem! O bana yardım edecektir!" karşılığını verdi. Ona: "Kabe'ye gelip tavaf edeceğimizi bize söylememiş miydin?" diye sorduğumda: "Evet! Söyledim ama bu yıl içinde tavaf edeceğimizi söyledim mi?" buyurdu. Ben: ''Hayır!" dediğimde: "Muhakkak Kabe'ye gelip tavaf edeceksin!" buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekr'e gelip: "Ey Ebu Bekr! Bu, Allah'ın peygamberi değil midir?" diye sordum. Ebu Bekr: "Evet!" karşılığını verdi. "Bizler hak yoldayken, düşmanlarımız batıl olan yolda değiller mi?" diye sordum. "Evet!" karşılığını verdi. "O zaman neden dinimizden böyle taviz veriyoruz?" diye sorduğumda, Ebu Bekr: "Be adam! Şüphesiz o, Allah'ın Resulüdür ve Rabbine asla karşı gelmez. Rabbi de ona yardım edecektir! Onun emrine tutun ki ölene kadar kurtuluşa ermişlerden olasın. Vallahi o, hak üzeredir!" karşılığını verdi. Ebu Bekr'e: "Kabe'ye gelip tavaf edeceğimizi bildirmemiş miydi?" dediğimde, Ebu Bekr: "Evet, dedi ama bu sene içinde gelip tavaf edeceğini söyledi mi?" diye sordu.

 

Ben: "Hayır!" karşılığını verince Ebu Bekr: "O zaman muhakkak Kabe'ye gidip tavaf edeceksin!" dedi. O zamanlar yaptığım bu itirazlarımın kefareti olarak daha sonraları çok çabalar sarfettim."

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) anlaşma metni yazılıp imzalandıktan sonra ashabına: "Kalkın kurbanlarınızı kesin ve saçlarınızı tıraş edin!" buyurdu. Ancak ashabdan tek bir tanesi bile kalkmadı. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu emrini üç defa tekrarlamasına rağmen yine kimse kalkmadı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ümmü Seleme'nin yanına girdi ve insanların bu tavrını ona aktardı. Ümmü Seleme: "Ey Allah'ın Peygamberi! Bu emrinin yerine getirilmesini istiyor musun?" diye sorunca, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet!" karşılığını verdi. Ümmü Seleme de: "O halde dışarıya çık, kimseyle konuşmadan kurbanını kes ve berberini çağırarak tıraşını ol" dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dışarıya çıktı ve kimseyle konuşmadan Ümmü Seleme'nin dediği gibi yaptı. Kurbanını kesip berberini çağırttı ve tıraşını oldu. Ashab bunu görünce kalkıp kurbanlarını kesmeye başladılar. Sonra birbirlerini tıraş etmeye koyuldular. Ancak üzüntü ve sıkıntıdan dolayı birbirlerini tıraş ederken neredeyse birbirlerini öldürecek gibiydiler.

 

Sonra Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına mümin kadınlar geldi. Onlar hakkında Allah: "Ey inananlar! İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara helal olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın ... '' (Mumtehine 10) ayetini indirdi. Bu ayetin nüzulünden sonra Ömer, müşrikken evlendiği iki hanımını boşadı. Bunlardan birisiyle Muaviye b. Ebu Süfyan evlenirken diğeriyle Safvan b. Umeyye evlendi. Sonra Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye geri döndü.

 

Medine'deyken Kureyş'ten Ebu Basir Müslüman olarak yanına geldi. Mekke bu adamı geri almak için iki adam gönderdi. Bu iki adam gelip: "Bizimle bu konuda anlaşma yapmıştın" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu Basir'i bu iki adama teslim etti. iki adam onu alıp yola koyuldular. Zu'I-Huleyfe'ye geldiklerinde kendilerine ait hurmalardan yemek için konakladılar. Ebu Basir ikisinden birine: ''Vallahi ey filan! Gördüğüm kadarıyla şu kılıcın pek de güzelmiş" dedi. Bunun üzerine kılıcın sahibi kılıcı kınından çıkardı ve: "Evet! Vallahi çok güzeldir. Onu çok yerde kullandım" karşılığını verdi. Ebu Basir: "Versene bir bakayım!" deyince adam kılıcı verdi. Ebu Basir kılıcı alıp iyice kavrayınca adamı vurup öldürdü. Diğer adam ise kaçıp Medine'ye geldi. Koşarak Mescid'e girdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu görünce: "Bu adam bir şeyden ürkmüş" buyurdu. Adam Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına varınca: "Arkadaşım öldürüldü, ben de öldürülmek üzereyim" dedi. O esnada Ebu Basir geldi ve: "Ey Allah'ın Peygamberi! Allah senin sözünü ifa ettirdi. Sen beni onlara iade ettin, ama Allah beni onlardan kurtardı" dedi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Vayanasına! Yanında birileri olsa bu adam savaşı ateşleyecek!" buyurunca, Ebu Basir Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu tekrar onlara iade edeceğini anladı ve oradan ayrıldı. Deniz sahiline kadar vardı.

 

Bu arada müşriklerden kurtulan Ebu Cendel de Ebu Basır'ın yanına geldi. Sonrasında Müslüman olup da Mekke'den kaçan herkes Ebu Basır'e katıldı. Bu şekilde de Ebu Basır'in etrafında kalabalık bir topluluk oluştu. Bu topluluk ne zaman Kureyş'ten Şam'a doğru müşriklere ait bir kervanın yola çıktığını duysa kervana saldırıp müşrikleri öldürüyor ve mallarını ele geçiriyorlardı. Bunun üzerine Kureyş, Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) haber salıp Allah aşkına ve yakınlığa hürmeten bunun durdurulmasını, Mekke'den Müslüman olup da Medine'ye gidenlerin de iadesinin istenmeyeceğini söyledi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Ebu Basır'e bu konuda haber gönderdi.

 

Allah da bu konuda: ''Sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çeken O dur. Allah, yaptıklarınızı görendir. Onlar inkar edenlerdir, sizi Mescid-i Haram'ı ziyaretten ve bağlı kurbanları yerlerine gitmekten alıkoyanlardır. Eğer, oradaki henüz tanımadığınız inanmış erkeklerle inanmış kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı Allah savaşı önlemezdi. Allah, dilediklerine rahmet etmek için böyle yapmıştır.

 

Eğer inananlarla inkarcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, inkar edenleri can yakıcı bir azaba uğratırdık. İnkar edenler, gönüllerindeki cahiliye çağının taassup ateşini ateşlendirdiklerinde, Allah, Peygamberine ve inananlara huzur indirdi; onların takva sözünü tutmalarını sağladı. Onlar, bu söze layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilmektedir" (Fetih  24-26) ayetlerini indirdi. Cahiliye taassubu da, müşriklerin anlaşmada Allah Resulü'nün peygamber olduğunu kabul etmemeleri, Bismillahirrahmanirrahim'i yazmaya yanaşmamaları ve Müslümanların Kabe'yi tavafına engel olmalarıdır.

 

[Tahric:]  Elbani: Sahih (Tahricu Fıkhi's-sire 330; Sahih Ebu Davud 247); Şuayb: Hadis sahihtir. Ahmed 4/328, 4/331; Buhari 2731, 2732, 2765.

 

 

 

Mustafa (Sallallahu aleyhi ve Sellem) İle Kureyş Arasındaki Anlaşma Metnini Yazanın Anlatıldığı Gibi Ali b. Ebi Tilib Olması

 

4873- Bera der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Zilkade ayında umre yapmak istedi, ancak Mekke ahalisi Mekke'ye girmesine izin vermedi. Sonra Mekke'ye üç gün kalmak üzerine onlarla anlaşma yaptı. Anlaşma metnini yazdıkları zaman da: "Bu, Allah'ın Resulü Muhammed'in kabul ettiği anlaşma metnidir" şeklinde yazılmak istendi, ancak Mekkeliler: "Senin Allah'ın Resulü olduğunu kabul etseydik Mekke'ye girmene engel olmazdık. Muhammed b. Abdillah şeklinde yaz" diyerek itiraz ettiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hem Allah'ın Resulüyüm, hem de Abdullah'ın oğlu Muhammed'im! Ey Ali ‘‘Allah'ın Resulü Muhammed’‘ ifadesini sil" buyurdu. Ali: "Vallahi senin adını asla silmem!" karşılığını verdi.

 

Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) anlaşma kağıdını aldı. "Allah'ın Resulü" ifadesi yerine başkasını yazacak kadar da yazmayı iyi bilmiyordu. Sonunda anlaşma metnine: "Bu, Muhammed b. Abdillah'ın kabul ettiği anlaşma metnidir. Buna göre Mekke'ye kılıç dışında silah sokmayacak ve bu kılıçlar da kınında olacaktır. Mekkelilerden kendisiyle birlikte gitmek isteyenlere izin vermeyecek, ashabından da Mekke'de kalmak isteyenlere engel olmayacak" yazıldı.

 

Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mekke'ye girip de anlaşmaya göre kalacağı süre bitince Mekkeliler Ali'ye gelip: "Arkadaşına söyle de artık buradan çıksın, zira vakit doldu" dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'den çıkınca Hamza'nın kızı peşlerinden çıktı ve: "Amca! Amca!" diye seslenmeye başladı. Ali onu elinden tuttu ve Fatıma'ya: "Amcanın kızını yanında götür" dedi. Hz. Fatima da kızı yanında taşıdı.

 

(Medine'ye geldiklerinde) kızın velayetinin kimde olacağı konusunda Ali, Zeyd ve Cafer anlaşamadılar. Ali: "Onu ben getirdim ve amcamın da kızıdır" dedi. Cafer: "O hem amcamın kızıdır, hem de teyzesi benimle evlidir" dedi. Zeyd de: "O benim kardeşimin kızıdır" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kızın teyzesinde kalmasına hükmetti ve: "Teyze anne konumundadır" buyurdu. Sonra Ali'ye: "Sen bendensin, ben de sendenim" buyurdu. Cafer'e: "Hem yaratılış hem de huyolarak bana benziyorsun" buyurdu. Zeyd'e de: "Sen biziim kardeşimiz ve dostumuzsun" buyurdu. 

 

[Tahric:]  Elbani: Sahih (es-Silsiletu's-sahiha 1182; el-İrva' 2190); Şuayb: İsnadı Buhari'nin şartmca sahihtir. Ahmed 4/298; Buharil844; Darimi 2/237, 2/238; Bak hadis no: 4869,

 

 

 

Hudeybiye Yılında Mustafa (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Birlikte Olanların Sayısı

 

4874- Katade der ki: Said b. el-Müseyyeb'e sahabenin Hudeybiye gününde kaç kişi olduklarını sorduğumda: "Bin beşyüz kişi" cevabını verdi. Ben: ''Öğrendiğime göre Cabir b. Abdillah: ‘‘Bin dört yüz kişiydiler’‘ demiş" dediğimde, Said: "Yanılmış, Allah ona merhamet etsin. Bana bin beş yük kişi olduklarını söyleyen odur" dedi.

 

[Tahric:]  Elbani: Sahih; Şuayb: İsnadı Müslim'in şartınca sahih, Ahmed 3/310, 3/329; Buhari 4153; Müslim 1856/72.

 

 

 

Hadis ilminde Yetkin Olmayana Hudeybiye Günündeki Müslümanların Sayısının Üstte Zikredilenden Az Olduğu izlenimi Veren Haber

 

4875- Cabir der ki: "Hudeybiye'de Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat ettiğimizde bin dört yüz kişiydik. Ömer b. el-Hattab ağacın altında Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) elini tutuyordu. Ağaç da semure ağacıyd!. Orada Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ölüm üzerine değil hiçbir şeyden kaçmamak üzere biat ettik."

 

[Tahric:]  Elbani: Sahih; Şuayb: İsnadı Sahihtir. Ahmed 3/396; Müslim 1856/67; Tirmizi 1549; Nesai 7/140,7/141.

 

 

 

Bu Sünneti Rivayette Cabir b. Abdillah'ın Tek Kaldığını iddia Edenin Kavlini çürüten Haber

 

4876- Ma'kil b. Yesar der ki: "Hudeybiye zamanında Akabe'de ağacın altında insanlar Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat etti. Ben de O'nun yüzüne değmesin diye ağacın dallarından birini yukarı doğru kaldırmıştım. Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ölüm üzerine değil, hiçbir şeyden kaçmamak üzere biat ettik. O gün onlar bin dörtyüz kişiydiler.''

 

[Tahric:]  Elbani: Sahih; Şuayb: İsnadı Müslim'in şartınca sahih. Bak hadis no: 4551.

 

 

Ebu Hatim der ki: Doğrusu Said b. el-Müseyyeb'in de dediği gibi 1500'dür.

 

 

 

Siyasi Liderin Anlaşmalı Olduğu Topluluktan Birini ya da Postacılarını islam Yurdunda Tutmasının Caiz Olmaması

 

4877- Hasan b. Ali b. Ebı Rafi, Ebu Rafi'den naklen bildirir: Kureyş'ten bir mektupla Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gittim. Ancak Hz. Peygamber'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gördüğümde kalbime islam düştü. Bunun üzerine: "Ey Allah'ın Resulü! Vallahi onlara geri dönmeyeceğim" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Ben ahdimi bozmam ve bana gelen postacıya baskı yapmış gibi yanımda tutmam. Şimdi geri dön. Döndüğün zaman şu anda kalbinde olan şeyorada da kalbinde kalırsa o zaman bize gelirsin" buyurdu. Bunun üzerine Kureyşlilere geri döndüm. Sonra Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelip Müslüman oldum.

 

[T] İsnadı Sahihtir. Hadisi İbn Hibban, İhsan 7/191 (4857), Ebu Davud (2758), Hakim (3/598), Beyhaki (9/145) ve Ahmed (6/8) rivayet etmişlerdir.

 

Bukeyr der ki: Hasan, Ebu Rafi'nin Kıbti asıllı olduğunu söyledi.2

 

[Tahric:]  Elbani: Sahih (Sahih Ebu Davud 2463); Şuayb: İsnadı sahihtir. Ahmed 6/8; Ebu Davud 2758.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Bab: Elçi